Kötü bir insan kendi iradesiyle iyi olabilir mi? Peki ya iradesi alındığında?
Kitabın özetini yazmayacağım spoiler olmasın diye. Ludovico Tekniği bana diğer distopik romanlardaki benzer olayları hatırlattı: iradenin elinden alınması. İktidarın toplumdaki bireyleri tek tipleştirme politikası başta hapistekilerde denenerek "topluma geri kazandırma" gibi masum bir sloganın ardına sığınma işi olsa da, esasında halkın tüm kararlarını kabul etmesi gibi bir amaç yatıyor. Yani iktidar bu teknik başarılı olursa halkın da iradesini elinden alabilir ve onları tek tipleştirebilir. Böylelikle istediği her kararı da kabul ettirebilir. Panopticon bakış açısının izlerini burada görebiliyoruz aslında.
Alex'in bu tekniği denemesinde papazın karşı çıkması ve diyalogları "irade" hakkında güzel mesajlar veriyor. İrademiz elimizden alınırsa bizden geriye ne kalır? Alex bu tekniğin etkisiyle iyi şeyler yaptığında hakikaten iyi bir insan olacak mı? Yoksa sadece topluma rahatsızlık vermemesi yeterli mi? Bu kitap boyunca tartışılan sorulardan birkaçı, fakat kitabın sonlarında görüyoruz ki insan iradesini kaybedince delirme noktasına geliyor, yaşama isteğini kaybediyor. Bunun bir örneği olarak Alex'in yaşamına son verme istediğini hep beraber okuduk. Tekrar hayata döndüğünde ve Ludovico'nun etkisi kaybolduğunda hapisten önceki haline dönmesi ona yaşam isteği verdi.
Benim daha çok dikkatimi çeken nokta bir insanın kendi isteğiyle iyi olması mı önemli, yoksa iradesi alınıp toplumu rahatsız etmemesi yeterli bakış açısı mı önemli tartışmasını mukayese etmek oldu.