“.. toy çağımda bir öğüt vermişti babam, hala küpedir kulağıma. ne zaman demişti, birini tenkide davranacak olursan hatırdan çıkarma, herkes senin imkanlarınla gelmemiştir dünyaya.”
Sana bencil insanları anlatacağım. sana acı vereceklerini bile bile tadına bakmak için hayatına girerler, kaçırmak istemeyecekleri bir şeysindir çünkü. öyle parlaktır ki ışığın, dokunmadan geçmek yazık olur. iyice baktıklarında tüm vaat ettiklerine. tenini, saçlarını, sırlarını aldıklarında. ayırdına vardıklarında ne kadar sahici olduğunun. ne yaman bir fırtına olduğunun; dank eder kafalarına.
işte o zaman korkaklık başlar. o zaman olduğunu sandığın insanın yerini alır zavallı gerçek hali. o zaman bütün cesaretleri uçar gider ve benden daha iyilerini bulursun deyip giderler.
öylece çırılçıplak kalıverirsin, hâlâ bir hıçkırık gibi bir yarıları kalır içinde. neden diye sorarsın. neden karşılık vermeye niyetleri olmadığı halde kendilerini sevmeye zorladılar seni; o zaman sıralanır bahaneleri: denemek zorundaydım, bir şans vermek zorundaydım, karşımdaki sendin sonuçta.
romantik değil bu oysa. varlığının büyüsüne kapılıp sırf bu fırsatı elden kaçırmamak uğruna, onu kırıp paramparça etme riskini göze almak zorunda oldukları düşüncesi. tatsız, onların merakının yanında senin varlığının ne önemi var.
Emre o gün çok yorgundu. Hemen yatamazdı, Ödevi vardı. Engelliler hakkında bir kompozisyon yazması gerekiyordu. Salondaki koltuğa uzanmış ne yazacağını
düşünürken, kardeşi televizyonu açtı.
"Anlaşlan, burada bana rahat yok, en lyisi odama gideyim de orada düşüneyim, diye yerinden kalktı. Tam o anda bir reklam filmi
oynuyordu. Filmde görme