“Karakterler serçe parmaklarından tutuşmuş da metaforik bir halaya durmuş gibi..” demişti bir arkadaşım. Okuyunca ne kadar nefis bir benzetme yaptığını anladım. Başı çekenin, mendili tutanın, Deliler Evi’nin kendisi olduğunu da.
Öncelikle, bu halayın bu kadar hızlı akacağını tahmin etmemiştim. Bir oturuşta 80 sayfayı okuyup kafamı kitaptan
Bir türkü gecesi yapalım, ilk türkü benden gelsin. Bu türkü Almanya'da yaşayan enişteme, halama, halamın oğluna gelsin :D(şaka)
youtu.be/lUelYVFwLGc?si=...
“Ne var ki, burjuva bir aileden gelmenin yararlarını yadsıyacak durumda değilim. Aldığım eğitim de burjuva kökenlerim sayesinde, şimdi oturduğum Mühürdar’daki deniz manzaralı daire de. Vaktiyle babamın babası, halama düğün armağanı olarak bir ev vermiş. Halam çocuksuz ölünce, bir dairesi amcama, bir dairesi bana verilmek üzere, o ev apartman haline getirilirken, tesadüfen o sırada yoldan geçen Aziz Nesin deniz manzaralı yeni yapılan apartmana bakmış bakmış, “kim bilir hangi talihli pezevenk burada oturacak” demiş kendi kendine. Orada benim oturduğumu öğrenince, “aman ne güzel! Demek o talihli pezevenk senmişsin!” diye çok sevinmişti. Böyle bir manzaralı yerde oturmak gerçekten de bir pezevenk şansı.”
Batırmak istediği Türk milleti haaa! Hangi toplumcu, Türk milletinin mutluluğu için işkencelere göğüs germekten yılmıştır bugüne kadar? Hele Sabahattin Ali... Pırıl pırıl yazılarıyla hep halkının geleceğine ışık tutmayı düşünmedi mi? Bilgisizlikten kurtulup, insan gibi yaşaması için savaşmadı mı? Başta Nâzım olmak üzere bir çok toplumcu adlar karalanıyordu. Türk milletini batıran bu değerli sanatçılardı haaaa!.. Gözlerini kırpmadan Almanların safına katılıp ulusun kaderini Hitler'in deliliğine teslim etmek isteyenler, ulusu soyup İsviçre bankalarına yatıranlar değil de, milleti batıranlar bunlar, öyle mi? Halkı için kafalarının ürünlerini ortaya döken aydınlar, sanatçılar, gazeteciler...