"Cehennemi mahşerde aramayın, nasılsa kimsenin sizi anlamadığı yerde bulacaksınız.."
420 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Bundan uzun zaman önceydi. Bir roman düştü gönlüme. Aşk Şeriatı. Yazmaya cesaret edemedim. Dilim lal oldu, kalemimin ucu kör. Kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. Dünyayı dolaştım. İnsanlar tanıdım, hikâyeler topladım. Üzerinden çok bahar geçti. Fırınlarda ekmek kalmadı; ben hâlâ ham, hâlâ aşkta bir çocuk gibi toy… “Hamuş” derdi Mevlâna kendine. Yani Suskun. Düşündün mü hiç, bir şairin, hem de nâmı dünyayı sarmış bir şairin, yani işi gücü, varlığı, kimliği ve hatta soluduğu hava bile kelimelerden müteşekkil olan ve elli binden fazla muhteşem dizeye imza atmış bir insanın, nasıl olup da kendine SUSKUN adını verdiğini?… Kâinatın da tıpkı bizimki gibi nazenin bir kalbi ve düzenli bir kalp atışı var. Seneler var ki nereye gidersem gideyim o sesi dinledim. Her bir insanı Yaradan’ın emaneti saklı bir cevher addedip, anlattıklarına kulak verdim. Dinlemeyi sevdim. Cümleleri, kelimeleri ve harfleri… Oysa bana bu kitabı yazdıran şey som sessizlik oldu. Mesnevi’yi şerh edenlerin çoğu bu ölümsüz eserin “b” harfiyle başladığına dikkat çeker. İlk kelimesi “Bişnev!”dir. Yani “Dinle!” Tesadüf mü dersin ismi “Suskun” olan bir şairin en kıymetli yapıtına “Dinle!” diye başlaması. Sahi, sessizlik dinlenebilir mi? Bu romanda her bölüm aynı sessiz harfle başlar. “Neden?” diye sorma, ne olur. Cevabını sen bul. Ve kendine sakla. Çünkü öyle hakikatler var ki bu yollarda, anlatırken bile sır kalmalı. A. Z. Zahara Amsterdam, 2007
Aşk
AşkElif Şafak · Doğan Kitap · 200967,8bin okunma
Reklam
Geçmiş geçmiş midir? Zaman algısı, ölüp gitmeler... Mevleviler ölen kişiye hamuş (susmuş) mezarlığa da hamuşan (susmuşlar evi) derler. Fotoğraflarda yüzümüze gülerek bakan, derin bakışlar atan geçmiş yüzyılların insanları da birer 'susmuş' olarak zaman ve mekandan bağımsız 'bir uzaktan' aslında hala aramızdadırlar. İnsanlığı bir ırmağa benzettiğimizde hepsinin sonsuzluk isimli bir denize aktığını söyleyebiliriz. Tarihe (geçmiş ve geleceğe) tepeden bir bütün olarak bakabilirsek rahatlıkla şunu söyleyebiliriz: Geçmiş diye bir yerde yoktur ve hatta geçmemiştir bile.
Sayı:1 2014
Seneler var ki yazmadım bir şey Bende yok sanma ra'd-ü berk-u sema Hayli demdir hamuş idim amma Feveran oldu, infilak ettim Sanmayın yer katında bir bodurum Açmışım gökyüzünde bir uçurum Ki derununda ben varım ancak Bugün olsam da bir cihan dide Karlar altında nevbaharım ben Yıldırım yağdırır ateş böceğim Haniya bende böyle şeyhuhet? Gazebim geçti, sakinim şimdi yok canım bir latife ettimdi Mest idim önce, şimdi bihuşum
Abdülhak Hamit Tarhan
Abdülhak Hamit Tarhan
bir mevsim-i baharına geldik ki alemin bülbül hamuş havz tehi gülistan harab Keçecizade İzzet Molla
Hamuş!.. Dedi Mevlana kendisine Hamuş!… Yani Suskun!… Sustuğu yerde açıldı kapılar, önüne serildi ışıltılı kelimeler, kalbi duygular… Hamuş!.. dedi sustu Mevlana… Sustu ve kapandı karanlıklara… Karanlıklara Şems doğdu sonra… Baktı… Gördü… Adına Aşk dedi… Candan özge candan öte olana… Yaprakta tohumu, damlada okyanusu gördü sonra… Hamuş!.. Demiştim ben de kendime. Sözün bittiği yerde, noktanın konduğu yerde susmuştum bütün kelimelerimi. Anlatmak yormuştu nazenin bedenimi… Anlaşılamamak ise en çok yüreğimi. Sustuğu yerde anlaşılmaktı belli ki bütün derdi… Sonra “Bişnev!” dedi Mevlana… “Dinle!..” Sonra “Bişnev!” demiştim ben de!… Dinle!… Hamuş ol dinle!.. Kendin ol dinle!… Tövbe et dinle!… Affet dinle!…Ama dinle!… İlle de dinle!…
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.