FERHAD BEY - İnsanın başına neler gelebilir? Hepsini daha olmadan olmuş gibi görmeliyiz. Benim için çokdan beri bu böyle. Benim için meselâ sen yaşamıyorsun. Bu hanın tuğlaları şimdiki gibi üstüste değil. Bin senelik Maraş yerinde değil. Ve ben, meselâ ben sağ mıyım? HANCI - Ferhad, kendine gel! FERHAD BEY - Böylece belâ geldiği zaman, boşlukta, yoklukta ilerleyen bir ok gibi çarpacak bir şey bulamamalı. Her şeyi, o şey daha elden gitmeden elden çıkmış görmeği bilmeliyiz. Bu acı bir kere çekilir. İlerisi rahatlıktır. İlerisinde ermişlerin çelik kayalarla çevrilmiş sütliman durgunluğu, olgunluğu vardır. Her şeyi elden gitmiş bilmeliyiz. Bunu böyle bilmek o şeyi vermek midir? Bunu böyle bilmek o şeyi tutmaktır. Bunu böyle bilmek beladan daha kuvvetli olmaktır. Bu kuvveti bir sır gibi birbirimize bile söylemeden teker teker içimizde saklayalım. HANCI - Ferhadım, anlıyamıyorum. Anlıyamıyorum. FERHAD BEY - Ruh buraya çıktıktan sonra artık acı çekmez. Artık ıstırap yoktur. Vazife vardır.
FERHAD BEY - Çocukluğunda sana öğretmişlerdir. Bir Eyyup Peygamber vardır. Boğazına kadar nimete batmıştır. Evi barkı, çoluğu çocuğu, her şeyi var. Günün birinde bunların hepsini birden kaybeder. Ne bir pul, ne bir evlad, ne bir dost! Sabreder. Hastalanır, solar, erir. Adım atamıyacak hale gelir. Gene sabreder. Bütün etleri parça parça dökülür. Vücudunu kurtlar yer. Bir gün bu kurtlardan bir tanesine, demek Allah senin de gıdanı benim vücudumda yaratmış der ve sabreder. Onun için siz acı çekenlere ne dersiniz? HANCI - Allah Eyyup Peygamber sabrı versin deriz. FERHAD BEY - Evet, sabır Eyyup Peygamberin sabrıdır. Sabırsız, bir kayıbın karşısında bağıran, saçını yolan, kendisini yerden yere çalan, kendisini kaybedendir. Eyyup Peygamber bunları yapmadığı için sabredebildi. Yoksa sabretmemek için elinden ne gelirdi? Sabır ruhun muvazenesidir, duygusuzluğu değil. Onun için eskiler, yaş odunlar gibi haykıra haykıra, söylene söylene yanacağına kuru odunlar gibi sessiz ve olgun, yan demişlerdir. Sabır yanmamak değildir.
Reklam
FERHAD BEY - Ne yapmak lazım? HANCI - Sabretmek, sabretmek. Elimizden başka bir şey gelmez. FERHAD BEY - Nasıl sabredilir? Öğretir misin? HANCI - Oğlum! Nasıl sabredildiğini bilmez misin? Herkes nasıl sabrediyor? FERHAD BEY - Unutarak mı, adam sen de ne olursa olsun diyerek mi, yoksa yaralı bir ciğerde, etrafı keseyle çevrili bir kurşun parçası gibi bu ağırlığı içimizde taşıyarak mı, nasıl?
Cümlemiz
Şu garip yeryüzünde anlaşılmaz ömrümüz... Gelip yanıbaşıma boynunu büken öksüz, Evladı gitmiş ana, siyah yeldirmeli dul, Son kalan eşyasını mezada veren yoksul. Fakirin iççekişi, zenginlerin usancı. Gurbete düşmüş yolcu, yolcu bekliyen hancı Şu anda yeraltına günahıyla gömülen. Büyük tımarhanede kahkahalarla gülen. Ölü, ölü yıkayıcı, hasta, hastabakıcı, Allahım, cümlemize acı!.. Ziya Osman Saba
Yalan dünya, her şey bomboş, hancı sarhoş, yolcu sarhoş sanki.
"sonra yaşlı bir adam, bir hancı dedi ki; bize yemekten ve içmekten söz et. o da dedi ki; keşke toprağın rayihasıyla yaşayıp, yerin üstündeki bitkiler gibi ışıkla beslenebilseydiniz. fakat değil mi ki yemek için öldürmek, susuzluğunuzu gidermek için yeni doğandan ana sütünü çalmak zorundasınız, o halde yiyip içmenizi bir tapınma eylemine çevirin. bir hayvanı öldürdüğünüz zaman gönlünüzde ona deyin ki; seni öldüren o güç beni de öldürendir ve ben de tükenip gideceğim. dişlerinizle bir elmayı çiğnerken ona gönlünüzde deyin k; tohumların benim bedenimde yaşayacak ve geleceğinin tomurcukları benim yüreğimde çiçek açacak. rayihan benim nefesim olacak, birlikte sevineceğiz bütün mevsimlerde. kışın şarap alırken her tas için yüreğinizden bir şarkı geçsin. ve o şarkıda hazan günlerinin, bağın ve üzüm cenderesinin bir anısı olsun."
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.