500 kişi bir seminerdeydi. Birden konuşmacı durdu ve bir grup çalışması yapmaya karar verdi. Herkese bir balon vererek başladı. Herkes gazlı kalemle balonuna adını yazmalıydı. Sonra bütün balonlar toplandı ve bir odaya kapatıldı.
Katılımcılar odaya alındı ve 5 dakika içinde üzerine isimlerini yazdıkları balonu bulmaları söylendi. Herkes deli gibi kendi adını aramaya başladı, insanlar çarpıştılar, bir birlerini ittirdiler, tamamen bir kaos ortamı oluştu.
5 dakikanın sonunda kimse kendi balonunu bulamamıştı.
Konuşmacı bu sefer herkesin bir balon almasını ve üzerinde adı yazan kişiye o balonu vermesini söyledi. Bir kaç dakika içinde herkes kendi balonuna kavuşmuştu.
Konuşmacı dedi ki: "Yaşamımızda bunu görüyoruz. Herkes deli gibi mutluluğu arıyor ve nerede olduğunu bilmiyor. Bizim mutluluğumuz başkalarının mutluluğunda gizlidir. Onlara mutluluk verin; sizinki size gelir. Ve insanların yaşam amacı da budur...mutluluğun peşinden gitmek."
Tiffany Moore
Bilmiyorsan derdin ağırlığını, anlayamazsın umudun ferahlığını. Umudu, ağı boş çeken balıkçıya sor, son anlarını kanserle geçiren bir hastaya sor.
Ama bir kez olsun tatmadıysan bunu, anlamadıysan karşıdakini, bilemezsin hiçbirini.
İnsanların öldüğünü gördüm.
Sevenlerin ayrıldığını,her gün tekrar eden zulumü ve açlığı.
Bütün bunlar bana gösterdi ki;hayatta hiçbir şey acı çeken bir insana duyacağımız empatiden önemli değildir.
Ne kariyer,ne servet,ne zeka,ne mevki.
Soylu bir hayat yaşayacaksak,başkalarının acılarına kayıtsız kalamayız.
“Ona söylenen bütün sözler ‘sus’ diye başlamıştır; bütün nesneler ‘cıs’ diye tanımlanmıştır; bütün meraklar ‘hayır’ diye yanıtlanmıştır; bütün sevinçler ‘ayıp’ diye kınanmıştır; bütün sokaklar ‘içeri’ diye bitirilmiştir; bütün ufuklar ‘otur’ diye karartılmıştır; bütün büyükler ‘doğru’ diye kutsanmıştır; bütün oyunları ve arkadaşları ‘kötü’ diye paylanmıştır.
Kendisi yoktur artık. Bu yüzden öteki de yoktur. Yalnız bile değildir. Yalnızlık duygusu yoksunudur. Şekilsizdir. Herkese benzediğinden özü de yoktur. Cümlesiz ve fikirsizdir. Kendi ‘mahallesi’ dışında eli ayağı dolaşır. Çocukluğu olmadığı için ne anısı, ne geleceği vardır. Acısı varsa da kimsesizdir.
Her geçen gün sayıca büyüyor bu kimsesizler ordusu; her köşe başında,her pencerede,her iş yerinde,her metroda,her köprü altında,her okulda, her yerde her geçen gün daha da kimsesizleştiriliyorlar.
İçimizden kendi kendimize yaptığımız konuşmalarda
başkalarının onurunu pek korumuyorsak,
halk içinde pek dürüst kişiler değiliz demektir.
Friedrich Nietzsche
“Eğer, hayatımızın bir an'ına gidip orada sonsuza dek kalacaksınız deseler yalnızca iki şeyden birini seçmek isterdim. Biri, o çocukluğun bahçesindeki ağacın dalına asılı salıncakta sallanırken… Öteki, bütün hayatım boyunca en çok sevdiğim adamla öpüştüğüm ilk gün… Herkes âşık olmanın ortak dilini bulup yazmaya çalışıyordu. Ama aslında bu kadar basitti işte: Birini öptüğünde salıncakta sallanır gibi hissediyorsan âşıksın.”
Yazdıklarını okumaktan keyif aldığım kitaplarıyla beraber büyüğüm bir yazar Ayşe Kulin. Adımı taşıyan bu kitabı özellikle okumak istedim fakat Ayşe Kulinin diğer eserlerine oranla pek beğenemedim ama böyle bir olayı yazması üzerine gitmesi her zaman ki gibi taktirimi topladı.