Türk edebiyatının son dönem yazarlarından Beşir Ayvazoğlu, Güller Kitabı ile bizleri kültürümüzün uzun ince ve çiçeklerle bezeli yollarında zevkli bir yolculuğa çıkarıyor.
Hem bir araştırmacı hassasiyeti hem de bir edebiyatçı zerafetiyle ile yazılmış olan kitap, kültür tarihimiz açısından ortaya konmuş önemli bir eserdir. Çiçeklerden yola
Ortadoğu"; savaşı, acıyı, yıkımı, yozlaşmayı aklımıza getirmek yerine; İran kilimleri gibi rengârenk motiflerin bir araya gelmesi gibi farklılıklarıyla ruhumuzu okşayabilirdi.. Maalesef ki öyle olmadı..
Yaşar Kemal'in dediği gibi savaşı icat eden cenneti göremeyecek belki fakat bu dünyada bolca rant, para,rozet, madalya kazanacak ve bolca kin,nefret ve ah..
Ortadoğu halkı bu kadar kayıtsız olduğu için mi bunca acı çekmiştir yoksa bunca acı mı onları kayıtsız yapmıştır bilemiyorum.. Ama bundan en çok etkilenen yine kadınlar ve çocuklar olmuş.
Yolu olmayan, toprak ve taşlarla işlenmiş, kendine has hüzünleri olan kerpiç evler. Asfaltsız, toz toprak, çamur içindeki sokaklara bakan şirin balkonlar. O balkonlarda uçurtmaları selamlayan çiçekler. Afganistan denilince aklıma gelen manzara bu olurdu hep..
Aynı bahçe içinde büyüyen ama farklı kaderleri yaşayan iki çocuk. Kitaba ilk başladığımda hikâyenin bundan ibaret olduğunu sanıyordum ama yanılmışım.. Bu kitabı çok içselleştirdiğim için hakkında inceleme yapmam çok zor bu yüzden kitabı tavsiye etmekten başka bir şey diyemiyorum..
"Bu kalabalıkta bu tenhalık-
Sevgilim, bütün sözlerimi
Mazlumların rüyasından seçtim ben.
Budur, düşünmeden bildiğim
Budur, ayaklarına serdiğim has bahçe..."
İçinde nice aşkların, arzuların, kavgaların, acıların yaşandığı bu eski, metin, mütevekkil evler, yıllarca bakımsız kaldıkları için; kapısı açılmadan, tahta merdivenlerine bir insan ayağı dokunmadan öyle sessiz bekliyor. Sahi hangimiz uzun zamandır şöyle su gibi berrak havayı çekebildi ciğerlerine? Hangimiz meydan ortasında misket yarışında buldu kendini.? Hangimizin eli ayağı bereketli toprak görmüyor çoktandır.? Yemyeşil çayırların içinden geçipte dalından meyve yemeyeli kaç asır oldu?
Her şeyin kendine has olanına, doğalına, yeşile- maviye en önemlisi bu kirli dünyada güzel kalana o kadar hasretim ki. Ah Kutlu! Ne güzel anlatmışsın yurdum insanını. Kitap beni aldı şööyle bir Anadolu' ya götürüp getirdi. Buram buram toprak, çayır çimen kokusu aldırdı. Köy hasreti dolduruverdi yüreğime.
İnsanoğlu dünyaya niçin gelir?
Herhalde bir bahçe kurmaya gelir.
Dünya dediğimiz şey de bir gurbet değil mi.?
Çıktığımız gurbette ney eskisi gibi kalıyor ki.. İnsanlar değişiyor, yerin yurdun bir bakmışsın bambaşka olup çıkıveriyor. Her şey yitip gidiyor şu dünyada.. Geriye sadece bahçen kalıyor. Sen de zamanın gelince ölüyorsun ve o bahçeye gömülüyorsun..
Bu kalabalıkta bu tenhalık–
Sevgilim, bütün sözlerimi
Mazlumların rüyasından seçtim ben.
Budur, düşünmeden bildiğim
Budur, ayaklarına serdiğim has bahçe...
Bu kalabalıkta bu tenhalık-
Sevgilim, bütün sözlerimi
Mazlumların rüyasından seçtim ben.
Budur, düşünmeden bildiğim
Budur, ayaklarına serdiğim has bahçe...
Margarite Duras'yı hiç bir zaman çekici bulmamışımdır. "Bahçe"yi zar zor yarılamış ve büyük bir keyifle yarıda bırakmıştım. "Sevgili" taa 90'lı yıllardan belki de, sansasyon olmuş filmiyle aklımda. "Ölüm Hastalığı" ise büyük kitaplık tasfiyemin gece yarım saat önce devam ederken bütün o karmaşa, kargaşa, dağınıklık,
"Bu kalabalıkta bu tenhalık-
Sevgilim, bütün sözlerimi
Mazlumların rüyasından seçtim ben.
Budur, düşünmeden bildiğim
Budur, ayaklarına serdiğim has bahçe ..."
Bu kalabalıkta bu tenhalık-
Sevgilim, bütün sözlerimi
Mazlumların rüyasından seçtim ben.
Budur, düşünmeden bildiğim
Budur, ayaklarına serdiğim has bahçe...
Bu kalabalıkta bu tenhalık-
Sevgilim, bütün sözlerimi
Mazlumların rüyasından seçtim ben.
Budur, düşünmeden bildiğim
Budur, ayaklarına serdiğim has bahçe...
İLK HARF
Tanrılar arasında insan yalnızlığı mı
İnsanlar arasında insan yalnızlığı mı?
Korkusu küçük düşürüyor hayatımızı.
Ne diyordu ince şeylerin annesi
"Ötekini oku, derinde dipte duranı."
Kilisenin bahçesinde mumdan bir harita
Bütün göç yollarının iki ucuna tutunmuş
"Geride kalmanın cezasıyım -diyor-
Biliyor musun, hoyratlık değil de
İncelik yakıyor canımı..."
Bu kalabalıkta bu tenhalık-
Sevgilim, bütün sözlerimi
Mazlumların rüyasından seçtim ben.
Budur, düşünmeden bildiğim
Budur, ayaklarına sevdiğim has bahçe...
Bu kalabalıkta bu tenhalık—
Sevgilim, bütün sözlerimi
Mazlumların rüyasından seçtim ben.
Budur, düşünmeden bildiğim
Budur, ayaklarına serdiğim has bahçe...
Tanrılar arasında insan yalnızlığı mı
İnsanlar arasında insan yalnızlığı mı?
Korkusu küçük düşürüyor hayatımızı
Ne diyordu ince şeylerin annesi
"Ötekini oku, derinde dipte duranı."
Kilisenin bahçesinde mumdan bir harita
Bütün göç yollarının iki ucuna tutunmuş
"Geride kalmanın cezasıyım -diyor
Biliyor musun, hoyratlık değil de
İncelik yakıyor canımı..."
Bu kalabalıkta bu tenhalık
Sevgilim, bütün sözlerimi
Mazlumların rüyasından seçtim ben.
Budur, düşünmeden bildiğim
Budur, ayaklarına serdiğim has bahçe...