1.Dinle Ney’den duy neler söyler sana,
Derdi vardır ayrılıklardan yana.
2.Kestiler sazlık içinden, der, beni,
Dinler, ağlar: Hem kadın, hem er beni.
3.Göğsü, göz göz ayrılık delsin de bir,
O yüzden Şarkışla'nın Sivrialan Köyü'nde yüzü gözü çiçek bozuğu Veysel adında bir adama âşık namını verdirendir.
O yüzden Beyhanî'yi dermansız bırakan,
O yüzden Daimî'yi çerağında yakan,
O yüzden Hüdaî'yi demden deme salan,
O yüzden Pir Sultan'a darağacını boylatan,
O yüzden Mahzunî'nin canını zülfün teline
Hangi hayâl yoksul kalbini baharlardan vazgeçirdi...
Bir nefes kadar soğuk rüzgarların getirdiği sabahlar yalnızlığıma ağlarken, rüyalarım bulamazken ellerini,
Hayallerim,kadere halâ inanmazken, nerede kaldı ürkek ama asil olan sözlerin...
Bizim kaybedince teselli bulabileceğimiz ne bir imanımız, nede etrafımızda hakkı bilen birileri vardı..
Bunu bir şövalye gibi görünmek için değil, dünyanın bir gerçeğini insana anlatmak için söylüyorum.
Çünkü Şövalyelere inanmıyorum artık...
Hani bir hikaye vardır klişe olan herkesin fotokopi makinasında bastırdığı...
Hikaye şöyle herşeyi tek yaptım zorlukları geçtim ve güçlüyüm.
İçinizdeki ilah olma kaabiliyeti olan başka bir sizin yazdığı bu hikaye artık bitti uyanın.
İnsanın beşere muhtaç bırakıldığı bu dünyada insan insana muhtaç...
Ve İnsan tefekkür eden bir varlık, beşer ise sadece yaşayan....
İnsan beşerin tuzağına düştüğü bu dünyada, beşere değil insana hasret...
"Kendisinden daha dün ayrılmış gibi taze bir hasret duydum. Kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. Yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor."
Dünyanın bütün Türklere, Türkiye’ye Kabe gibi bakıyor. Türkiye’nin kendilerini bir gün kurtaracağı efsane aralarında yaşıyor. Yalnız anayurt’ta ve zülüm altında yaşayan Türkler değil, medeni ülkelerde yaşayan Türkler buna hasret çekiyor.
Ah! Birçok şeyler hatırlatan erik ağacı
Ve o ilk yolculukla başlayan hasret, zindan;
Atları çıngıraklı arabanın ardından,
Beyaz, keten mendilinde sallanan ilk acı.
Ruhum zamanın üstünde bir zamana hasret.
Ay ile güneş dönedursun o güne hasret
Bir küçücük zerreciğim ben bütüne hasret
İşitin ey canlar gönül bir bakışa hasret.
Aşkıma bulanıp geliyorsun gel; ruhumda kesret.
Muhammet Çılgın✍️
İngilizcemi geliştirmek için orjinal dilinde okuduğum bir seridir kendisi, ilk kitabından nefret etmiş olsamda bu sevdiğim bir trope olduğu için yinede devam ettim. Valla beğendimde. Uzun zamandır slowburn okumaya hasret kalmıştım bu iyi geldi. Bazı mantıksız ve gereksiz kısımlar vardı ama bu tarz kitaplarda sürekli olan bir şey maalesef. Eğer sonlara doğru sinirimi bozmasaydı daha yüksek bile verirdim ama Lucas'ın özgüvesizliği ve triplere girip gitmesi falan uyuz etti o yüzden kırdım.