Hakan Günday
...Bellum omnium contra omnes. Herkesin herkesle savaş hali! Bu bir olasılıktı ve olabileceklerin en kö tüsüydü! Dolayısıyla gerçek korku kaynağımız buydu! Öyle ki, canımızı silahlarla, ırzımızı kumaşlarla ve malımızı duvarlarla korumanın yollarını arıyorduk... Hatta mümkünse kimseye görünüp yakalanmadan doğup, yaşayıp ölmek istiyorduk. Çünkü herkesin herkesle savaş halinde olması, kimsenin güvende kalamayacağı bir kıyametti ve bunu biliyorduk.
Çünkü anlamıştım, karşımızdaki insanlar, hatta en sevgililerimiz bile hayallerine yancı arıyorlardı sadece.
Reklam
"Nathaniel iki yaşındayken kolunu kırdığında, kemikler düzeltilip kolu alçıya alınırken acil serviste yanında durmuştum. Çok cesurdu -ne ağladı ne de bağırdı- ama boşta olan eliyle elimi öyle sıkı tutmuştu ki, tırnakları avucumda yarım ay şeklinde izler bırakmıştı. O dakikalar boyunca oğlumun canı öyle yanacağına kolumu, kalbimi, hatta kendimi memnuniyetle kıracağımı düşünmüştüm."
Sık sık, erkekte, anneyle olan çocukluk ilişkilerinin aşağıdaki kalıntılarını buluruz. Herşeyden önce yasaklayıcı kadından bir kaçış sözkonusudur. Genellikle çocuğun bakımını anne üstlendiği için, hem ilk yakınlık, sevecenlik, bakım, ilgi, sevgi deneyimlerimizi, hem de bize yönelik yasaklamaların ilkini anneyle ilişki içinde yaşarız. Bir insanın kendisini bu ilk deneyimlerden tam anlamıyla kurtulması çok zordur. Sık sık ve hemen bütün erkeklerde; özelikle spor klüplerinde, derneklerde, bilim kuruluşlarında, hatta savaşta bile kendi aralarındayken nasıl mutlulukla canlandıklarını görünce bu deneyimlerin izlerinin hemen her insanda kaldığı izlenimini ediniriz. Bu erkekler, denetimden kaçan haylaz okul çocukları gibidirler. Bu tutumun, öteki kadınlardan çok, annenin yerini almaya adanmış evlilik eşiyle olan ilişkide kendini tekrarlaması doğal birşeydir.
Sayfa 131Kitabı okudu
İstanbul'dan uzaktayım ama kötü haberler alıyorum. Zaman'daki kayyım yönetimi gazeteci arkadaşlarımı işten çıkarmaya başlamış. Kendimin atıldığına üzülmedim; hatta sevindim özgür kaldığım için. Fakat işini iyi yapan donanımlı genç gazetecilerin işsiz kalışı kahredici. İşten atmak için asılsız gerekçeler üretip iyi eğitimli aslan gibi çocukların adını lekelemeye çalışmak acizliktir. Çok yazık! Koç'tan, Boğaziçi'nden mezun yüksek lisans ve doktoralı, daha önemlisi apaydınlık bir kafaya ve ahlaki değerlere sahip editörleri atıyorlar. Zaten mesele de bu ya! İyi yetişmiş, ahlaklı insana tahammül edememek. Çünkü kendileri hiçbir zaman öyle olamadılar. O yaman kıskançlık! (4 Mart 2016'da gazete binasına toma ve plastik mermilerle polis saldırısı olmuş, insanlar yaralanmış, gazetenin internet arşivi yok edilmişti. Aynı gün bir çok gazetecinin görevine son verilmiş ve gazetenin tirajı ilk haftasında 600.000'lerden 3.000'lere düşmüştü.)
“Kim bilir? Yakında yatalak bile olabilirim. Tavana tutturulmuş kâğıtlara resimler yaparım. Uzun saplı fırçalar kullanır, hatta zamanla severim belki.”
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.