Cassiopea Tun, annesinin ailesinin evinde yaşamaktadır ve annesi istenmeyen bir evlilik yaptığı için aile üyeleri tarafından sevilmez. Yaptığı diğer işlerin yanında dedesinin bakımını da yapan Cassiopea'ya hem dedesi hem de kuzeni Martin sürekli zorbalık ederler. Dedesinin evde olmadığı bir gün onun sandığını açan Cassiopea, ölüm tanrısı Hun-Kame'yi uyandırır ve ona bir kemik kıymığıyla bağlanır. Bağdan kurtulmak içinse Hun-Kameyle birlikte bazı görevleri yerine getirmek zorundadır.
Kitap 1920lerin Meksika'sında geçtiği için 18 yaşındaki Cassiopea üzerinde oldukça fazla baskı vardı(şimdi de bir şeylerin çok farklı olduğunu söyleyemem.). Kuzeni Martin'e sürekli itaat ve hizmet etmesi bekleniyordu ve başkaldırdığında dayak yiyordu. Cassiopea'nın inatçı oluşunu ve kitabın feminist duruşunu sevdim. Dili oldukça akıcı olsa da sonlara doğru biraz sıkıldım. Yine de bu yılın başından beri okuduğum en iyi kitap olduğunu söyleyebilirim.
