Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Ve ağlıyordun. Çok uzun za­man önceydi bu, hayal meyal hatırlıyorum, savaşta müş­fikliğe yer yok. Ve ağlıyordun. Neden ağlıyordun? Neydi orada yazan küçük bir çiçek gibi kederli ve hüzünlü şey? Ağlıyordun, sürekli ağlıyor, ağlıyordun... Ne ayıp şey bir subayın ağlaması!"
Uygarlığın asırlarını bir saniyede aşıverirdim, petrol lambalarının, ardından devrik yakalı gömleklerin hayal meyal görünen bulanık suretleri, benliğimin esas özelliklerini yavaş yavaş tekrar bir araya getirdi.
Reklam
Bizim çektiğimiz acıyı gerçekte kimse bilmiyor. Bir gün büyüyüpte geriye dönüp baktığımızda tüm bu acı ve kederlerin ne kadar saçma olduğunu hayal meyal hatırlayacağız belki de...
Bedriye Atsız tutuklandığı sırada oğulları Yağmur 4,5 yaşındadır. Yağmur Atsız olayı şöyle anlatır: "Eğer 1944 Tevkiyfâtında sivil polisler Annemi de götürdükten sonra o ikindi, ben dörtbuçuk yaşında bir çocuk olarak evde kaldığım zaman 'İkinci Annem' Fevziye Abla gelip beni yanına almasaydı kim bilir ne olurdum. Evet, Sevgili ve Rahmetli Emekdârımız Fatma Kadın, diğer komşularımızdan Sıdıka Hanım ve daha hayal-meyal ancak hatırlayabildiğim muhtelif komşu hanımlar da benimle ilgilenmişlerdi ama alıp evine götüren Fevziye Abla olmuşdur." Yağmur Atsız'ın "İkinci Annem" dediği kişi, komşuları Fevziye Oran Hanım'dır (2005: 202).
Elleri yatağın baş ucuna bağlı halde zar zor hareket edebiliyordu, ancak hareket etmeye çok da fazla gerek- sinim duymuyordu, çünkü Clay, onun yeniden cennette olmasını garantilemişti. Julia ona doğru hareket etmeye başladı tekrar, o da ritme uydu ve bir süre sonra ina- nılmaz günahkâr bir senkronizasyonun içine girdiler. "Yine boşalacaksın," dedi Clay sert bir şekilde, kendisini desteklemek için ellerini yatağın üzerine koyduğunda, göğsü Julia'nın sırtına değdi. Clay, Ju- lia'yı tamamen kapladı ve Julia'nın bu konuda çok fazla yapabileceği bir şey yoktu. Herhangi bir şey yapmaya ihtiyacı da yoktu, çünkü bunların hepsi iç- güdüydü, doğaldı, bedenini adeta param parça ederek yayılan hazdı. Clay, onun bağlı bileklerini sıkıca tuttu, sanki ona sahipmiş gibi, iyice derinliklerine gidecek şekilde becerdi Julia'yı. Bu gece için ona sahipti de. Ve her ne kadar Julia sahip olunmaktan nefret etse de şu anda bundan çok zevk alıyordu, tadını çıkarıyordu bunun. Üzerindeki güçlü adamın; hazzın en ufak damlasını ve bedeninin her bir alanını kontrol edişinin hissi Julia'yı heyecan- landırıyordu. Ne kadar yüksek ses çıkardığının, Clay'in, onun içine sonuna kadar girdiğinde attığı hayvanımsı çığlıkların hayal meyal farkındaydı. Ama bir süre sonra Clay'in sürdüğü uçuruma, or- gazma gitmeye başladılar dörtnala. "Seni yeniden bo- şaltırken yastığı ısır," dedi Clay.Julia diğer tarafa uzanıp, ateşli zevk cümbüşünün içinde parçalanırken çığlıklarını yastıkla bastırdı. "Beni çok sert, çok fena boşaltıyorsun Julia. Gerçek- ten. Çok. Fena," dedi bir kez daha içine girerken.
Sayfa 188
Julia'nın tüm parmaklarının çevresinde kasıldığını hissetti. Julia, sertçe kendini geriye ittirdi ve onun ismini haykırdı, tüm bedeni Clay'in eline karşı kıvranıyordu. Çıkardığı sesler tüm evde yankılanıyordu ve sonunda, ama çok da kısa sürmeden, Julia yavaşladı. İşte o za- man Julia'nın poposunu dişledi; Julia'dan çıkan ses şaşkınlığın sesiydi. Julia'nın nefesi kesildi. O anda bambaşka bir dünyadaydı, tanımlanabile cek her türlü hazzın ötesine geçmişti. Clay'in ona ne yaptığının artık sadece hayal meyal farkındaydı. Do- kunuşları onu uyuşturmuştu, bütün bedeni hem güç- süz hem de çok muhteşem hissediyordu. Ve Clay daha onunla işini bitirmemişti. Bitirmeye yaklaşmamıştı bile. Güçlü ve sıkı elleri Julia'nın arkasında dolanırken, Clay bir yandan Julia'nın poposunu öpüyor, bir yan- dan da her yerinin haritasını çıkarıyordu adeta. Julia'nın kalçaları havadaydı, Clay'in dilediği gibi oynaması için. Clay'in ne kadar ileri gideceğinden ve- ya kendisinin ona ne kadar izin verebileceğinden emin değildi. Clay muhtemelen o kadar da ileriye gitmezdi. Dilini poposu boyunca gezdirip, ne tarafa gideceğine karar veremeyerek durakladı. Sonra bacaklarının ara- sına eğilerek dudaklarını ıslaklığına dayadığında, Julia içinin eridiğini inkar edemezdi.
Sayfa 184
Reklam
Otuz Beş Yaş Şiiri
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder. Dante gibi ortasındayız ömrün. Delikanlı çağımızdaki cevher, Yalvarmak, yakarmak nafile bugün, Sözünün yaşına bakmadan gider. Şakaklarıma kar mı yağdı ne var? Benim mi Allahım bu çizgili yüz? Ya gözler altındaki mor halkalar? Neden böyle düşman görünürsünüz, Yıllar yılı dost bildiğim aynalar? Zamanla nasıl
Okuyucum, siz de çocuk oldunuz ve belki de hâlâ çocuk olmanın mutluluğunu yaşıyorsunuz. Muhtemelen (kendi payıma hayatımın en güzel günlerini bu şekilde geçirdim) güneşli bir günde, bir ırmağın kıyısında, çalılıktan çalılığa koşarak, keskin açılar çizen ve karşısına çıkan tüm dalların uçlarını öpen yeşil ya da mavi bir kızböceğinin peşinden koşmuşsunuzdur. Düşüncelerinizin ve bakışlarınızın bu vızıldayan burgaca, hızlı uçuşu nedeniyle şeklini kavramanın mümkün olmadığı gövdesini çevreleyen lal ya da gök mavisi rengindeki kanatlarına nasıl tutkulu bir merakla sabitlendiğini hatırlarsınız. Kanatlarının titreşiminin ortasında belli belirsiz seçilebilen, dokunulması ve net bir şekilde görülebilmesi mümkün olmayan bu havai yaratık size nasıl da büyülü, sihirli görünür! Ama nihayet bir sazın ucuna konup, tülden uzun kanatlarını, mineden uzun elbisesini, birbirleriyle birleşmiş iki kristal küre gibi görünen gözlerini yakından izlemenize izin verdiğinde, nasıl bir şaşkınlık yaşadığınızı ve onun yeniden gövdesiyle gölgelere, varlığıyla hayallere karıştığını gördüğünüzde nasıl korktuğunuzu hatırlarsınız! İşte bu duyguları anımsamanız, Gringoire'ın şimdiye kadar bir dans, şarkı ve uğultu karmaşasında hayal meyal görebildiği Esmeralda'yı cisimleşmiş, elini uzatsa dokunabileceği bir halde hemen karşısında bulduğunda neler hissettiğini anlayabilmenizi kolaylaştıracak.
Otuz Beş Yaş
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder. Dante gibi ortasındayız ömrün. Delikanlı çağımızdaki cevher, Yalvarmak, yakarmak nafile bugün, Gözünün yaşına bakmadan gider. Şakaklarıma kar mı yağdı ne var? Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Sayfa 154 - Adam YayınlarıKitabı okuyor
Bazen öyle sanıyor ki insan, eskisi gibi olabilir her şey... Olmaz hâlbuki. Olmaz. Tüketip de geçtiğimiz onca şey eskisi gibi olamaz. Ben sadece denemek istedim. Farkındayım olmayacağının. Ben hâlâ gözlerini bıraktığım yerde arıyorum.
Reklam
Ben seni arıyorum diyorum ya... Bilmem. Belki de... Belki de... Bir gün hiç beklenmedik bir yerde karşıma çıkmandan, "İşte geldim" demenden, "Hadi gidelim buralardan" demenden korkuyorum. Ben senin uzaklığını seviyorum. Ben senin uzaklığını seviyorum. Ben senin upuzaklığını seviyorum.
İnsan bir kere âşık olmaya görsün. Her şeyi sevdiğine yormaya başlıyor.
İnsan bazen doğru kelimeleri, doğru cümleleri bulabildiğini zannediyor, henüz yaşanmamış anlara ilişkin. Oysa yaşanan an kendi sözlerini dayatıveriyor insana. Ağzınızı kitleyip, hiçbir planlanmış söze fırsat bırakmıyor. Bir fırtınanın ortasında buluveriyorsunuz kendinizi ve bir fenerin cılız ışığını görebilmek için gözlerinizi delice yorup etrafa bakınıyorsunuz.
Çetin geçen bir kış mevsiminin ardından bir daha hayata dönememiş bitkiler gibi hissediyordum kendimi.
Zamandan kaçıyordum, saatlerden, gündönümünden, akşamdan, geceden kaçıyordum.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.