Asla ama asla benim birini kıskanabileceğimi düşünme. Sadece şu var, sen kesinlikle bir güne bir gün beni anlamıyorsun. Sen beni seversen, ben senin ne yaptığını ya da zamanında kimin neyi olduğunu umursamam. Yok eğer sevmezsen, bundan sonra ne yapacağını ya da kimin neyi olacağını hiç umursamam. Ama sevginden ötürü böyle bir ihtiyaç duymuyorsan bana karşı asla iyi olmanı istemem.
Sayfa 158 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Kocasını aldatan bir kadının pişmanlık mektubu...
Monsieur Maurice, Amcanızın bana söyleyebileceği her şeyi çok iyi biliyorum, başıma gelenler hususunda vicdanımdan daha bilgili olamaz. Vicdan, insanda Tanrı'nın elçisidir. Octave'ın yanına dönmediğim müddetçe affımın olmayacağını biliyorum; dinin hükmü budur. Üstelik medeni hukukumuz da beni ne pahasına olsun ona itaat etmeye mahkûm
Sayfa 91 - 92,93,94,95,96 Zeplin KitapKitabı okudu
Reklam
Hayatın her dakikası, her anı haz vermeli insana, ferahlık, mutluluk vermeli. Evet, kesinlikle böyle olmalı! İnsan bir görev olarak hep bunu gerçekleştirmeye çalışmalı: Yasasıdır çünkü bu insanın; gizli, ama gerçeklikte var olan bir yasa...
Sayfa 834 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Bir soylunun, eğitim görmüş vb. bir adamın hapishanelerimizde, sürgünde sıradan bir mujikle aynı derecede azap çektiğini söyleyenler, kesinlikle haksızdır. Böyle tahminlerin yürütüldüğünü biliyorum, duydum, son zamanlarda buna dair şeyler de okudum. Bu düşüncenin temeli doğru ve insancıldır. Hepimiz insan, hepimiz Tanrı kuluyuz. Ancak bu düşünce pek soyuttur. Bunda, ancak uygulamada kendini belli eden birçok hayat icapları göz önüne alınmamıştır. Bunu bir soylunun, bir aydının daha ince, daha duygulu, daha yüksek olduğunu düşündüğümden söylemiyorum. Ruh ve şahsi gelişim asla belli ölçülere vurulamaz. Hatta eğitimin bile bu durumda ölçü sayılması mümkün değildir. Herkesten önce ben en cahil, en dar çevrede, bu zavallılar arasında, en ince bir ruh gelişimine rastlamıştım.
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Şu an gözde olan teorilerden bir tanesi Freud'un öğrencisi olan Melanie Klein'a aittir. Klein'a göre“!, insan yavrusunun doğduğundaki temel derdi hayatta kalmaktır; ne annesini bilir, ne de bir başkasını. Hayatta kalmak için ise bir tek şeye ihtiyacı vardır, bu da annesinin memesindeki süttür. Tüm enerjisini bu hayat damarına yapışmak için harcar, onu alabilmek için saldırır. Bebeğin dış dünya ile ilk ilişkisi de budur. Böylelikle bebeğin psikolojisi de bu temel ihtiyaca göre şekillenir. Eğer bu teori doğruysa, yani bebek annesinin memesindeki sütü istiyor ve o olmadan var olamayacağını şöyle ya da böyle hissediyorsa, kendinde olmayan ama başkasında bulunan bir şey bir insanda ne uyandırıyorsa bebek de böyle bir hissiyat içindedir. Bu temel duygu “haset”"tir. Bebek, onda olmayan bir şeye —anne sütüne--muhtaçtır, annesinde de bu ihtiyaç duyduğu şeyden ziyadesiyle vardır, dolayısıyla annesine haset eder. Elbette böyle bir teori, “anne sevgisi”yle dolu insanlar olarak bize ilk anda ters gelecek, “Yok canım, kimse annesine haset etmez,” diye düşünülecektir. Bunu ancak “Bizde olmayan bir şey başkasında varsa, üstelik biz o şeye kesinlikle muhtaçsak, bu şeye sahip olan kimseye karşı ne hissederiz?" sorusuna nesnel bir cevap arama cesareti gösterdiğimizde, kendimizi dilsiz bebeğin yerine koyduğumuzda anlayabiliriz. Bunu anlayabilirsek, erişkinlikte gösterdiğimiz haset davranışlarının kökenlerinin burada, bu ilksel (primordial) hasette olduğunu anlamamız artık çok kolaydır.
Sayfa 154Kitabı okudu
80. Bir de tutturmuşlar, "Sayılı birkaç gün dışında, bize kesinlikle azab edilmeye­ cek" diyorlar.3 Ey Peygamber! De ki: "Bu konuda Allah'tan bir söz mü aldınız? Şayet öyle ise (ki, böyle bir şey olamaz), Allah asla sözünden dönmez. Aslı esası olmayan4 bir şeyi Allah'a nasıl isnad edebiliyorsunuz?" 81. Hayır, iş onların sandığı gibi değil! ( Gerçekleri gizleyerek) günah işleyen ve bunu bir hayat tarzı haline getirerek günah batağına saplanan kişiler cehennemliktirler; onlar orada asırlarca kalacaklardır.
Sayfa 11
Reklam
Hem neden ölümsüzlüğe sahip olmak isteyesin ki?" diye sordu. "Nasıl istemeyesin?!" dedim karşı çıkarak. "Bir mum gibi sönmek mi istiyorsun? Varlığını sürdürmek, sürekli olarak gelişmek, büyümek ve ne bileyim, sonsuza kadar mutlu olmak istemez misin?" "Açıkçası, hayır," dedi. "Hiç istemem hem de. Ben çocuğumun ve onun çocuğun varlığını sürdürmesini isterim, ki öyle de olacak. Neden böyle bir şey isteyeyim ki?" "Ama Cennet bu!" diye israr ettim. "Huzur, Güzellik, Rahatlık ve Sevgi var burada, hem de Tanrı'nın yanında olacaksın." Daha önce din konusunda hiç bu kadar dil döktüğümü hatırlamıyorum. Lanetlenme konusunda dehşete düşmüş, Kurtuluş'un adaletini sorgulamış olabilirdi fakat Ölümsüzlük kesinlikle asil bir inançtı. "Ah, Van," dedi ellerini bana uzatarak. "Ah Van, hayatım! Bu konuda böylesine derin hislerin olması ne harika! Elbette bizim istediğimiz de bu, Huzur, Güzellik, Rahatlık ve Sevgi, ve Tanrı'nın yanında olmak! İlerleme de tabii, unutma, her zaman ama her zaman Gelişmek gerek. Bizim dinimiz de bizim bunları istememizi ve bunlar için çalışmamızı öğütlüyor, öyle de yapıyoruz zaten." "Ama sizinki BURASI için geçerli," dedim, "sadece dünyadaki hayat için." "Ee? Siz de ülkenizde, sevgiye ve hizmete dayalı o güzel dininizi bu hayat için, dünyadaki hayat için yaşamıyor musunuz?"
Sayfa 169Kitabı okudu
Hiçbir hayat felsefesi, dünya görüşü veya fikir sistemi yoktur ki A'dan Z'ye kadar bütün detayları salt teorik uslûb ile açıklanmış bulunsun da reel biçimde ve dinamik olarak temsil edilmiş olmasın? Böylesine bir soyutlayış [abstraction] teoriler dünyasında yoktur. Eğer biz böyle bir soyutlamanın varlığını kabul edecek olursak o modele dayanılarak açıklanmış bulunan nazariyenin kâğıt üzerinde kalmış bir teori niteliğini aşamayacağını, insanların hayatında yer eden pratik bir sistem haline dönüşmesinin imkânsız bulunduğunu kesinlikle söyleyebiliriz.
“İnsanlara daima onları mutlu edecek şeyleri söylemeye çalışıyorsun.” “Belki de böyle davranmak bana daha doğru geliyor?” “Yani sence bu gerçeği söylemekten daha mı doğru?” “Evet kesinlikle ondan çok daha iyi”
o kadar haklı ki..
Insanlar zenginlik için zihinsel donanım için çabaladıklarından bin kat daha fazla çabalarlar. Oysa mutluluğumuza daha çok katkısı olan, sahip olduklarımızdan çok, kesinlikle olduğumuz şeydir. Bu nedenle çaresiz bir uğraş içinde, bir karınca gibi hamaratça, sabahtan akşama dek çoktan elde etmiş olduğu zenginliğini daha da arttırmaya çalışanları bile görürüz. Bu kişi servetinin oluşturduğu alanın dar ufkundan ötesini göremez; zihni boştur, bu nedenle başka her şeye kapalıdır. En yüce hazlara, zihinsel olanlara ulaşamaz; bunların yerini, kendine ara sıra izin verdiği geçici, duyusal az zamana, ama çok paraya mal olan şeylerle bos yere doldurmaya çalışır. Ömrünün sonunda, şansı yaver gitmişse, bu çabasının bir sonucu olarak gerçekten de bir yığın parası olmuştur; ama bunu daha da arttırma ya da çarçur etme işini mirasçıları üstlenir. Bu nedenle böyle bir yaşam ne kadar ciddi ve önemli bir çehreyle sürdürülmüş olsa da en az, simgesi adeta bir soytarı külahı olan diğer budalalar kadar budalacadır.
724 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.