Hayatın mucizesi, esrarı, yazgısı, kaderi, çilesi ve teri buydu. Kim neyi arıyorsa onun tuzağına da yem oluyordu.
Doktor Maurice (Moris), Le Parler Française Roman (Löparle Franses Roman) unvanlı gazetede Kur'an'ın Fransızca mütercimlerinden Selman Runah [Salomon Reinach]ın tenkidatına verdiği cevapta diyor ki: Kur'an nedir? Her tenkidin fevkinde bir fesahat ve belâgat mu'cizesidir. Kur'an'ın, üç yüz elli milyon
Sayfa 291 - PDFKitabı okudu
Reklam
Bir hikayenin nerede bittiğini bilmek önemlidir. İnsanlar işte bu­nu bilemezler; hikayenin nerede bittiğini. Çoğu zaman bilemez­ler... Bütün yıkımların, mutsuzlukların, üzüntülerin esrarı burada­dır. İnsanların hayatlarını hikayeler yönetir aslında. Onlar, kendi­leri ya da kaderleri yönetir zannederler. Kader denilen şey, inan­dığımız hikayelerin şaşmaz seyridir yalnızca. Duydukları, dinle­dikleri, gördükleri, okudukları, inandıkları hikayelerin şaşmaz seyri... Hayatlarını hikayelere benzetmeye çalıştıkları için mutsuz olurlar. Hikayelere inanırlar çünkü. Hikayeleri hayatın kendisi zannederler. Bütün hayatımız hikayelerle kuşatılmışken, inanma­yıp da ne yapsın zavallıcıklar? Bütün kutsal kitaplar bile hikaye­lerle doludur. Tanrı yeryüzüne hikaye biçiminde görünmüştür."
Buluşmak da rast gelmek de, aramak da, kalbine dönmek de buydu. Hayatın mucizesi, esrarı, yazgısı, kaderi, çilesi ve teri buydu. Kim neyi arıyorsa onun tuzağına da yem oluyordu.
Çok istediğine çekilir, onunla da sınanırsın…
Buluşmak da rast gelmek de, aramak da, kalbine dönmek de buydu. Hayatın mucizesi, esrarı, yazgısı, kaderi, çilesi ve teri buydu. Kim neyi arıyorsa onun tuzağına da yem oluyordu.
...birçok zaman kendisini neşelendiren yasının ve acısının ara sıra yaptığı gibi, sessiz ve karanlık, ruhunu ezen bu acıklı bezginlik içinde çok bahtsızdı. "Ya ben! Ben ne yapayım?" Niçin o daima böyle idi? Dünyada durgunluk ve rahatın hep kuruntu olduğunu görüp kendini üzen şeylerin de hep kendi hayalinin, kendi dileğinin icatları
Sayfa 90
Reklam
Aziz oğlunun ince ve kederli yüzüne şöyle bir baktı. "Nerden?" diyen, "Kimden?" diyen, adres soran, olur da bir adres ve kartvizit alırsa onu da ciddiye alan ve ona yönelen çok kimse görmüştü. İşin tuhafi bu kimseler hep bu hallerini de bir merhale, bir hikâye olarak anlatırlardı, hatta av olarak, "Gittim, dedikleri adamı buldum." Bulmak buydu demek, dedikleri daireye gitmek ve telefon numarasını verdikleri, onun da, "Beni bulsunlar," dedikleri adamı bulmaktı. Buluşmak da rast gelmek de, aramak da, kalbine dönmek de buydu. Hayatın mucizesi, esrarı, yazgısı, kaderi, çilesi ve teri buydu. Kim neyi arıyorsa onun tuzağına da yem oluyordu. Içine birden heyula gibi inen karanlıktan simsiyah kesilmişti Aziz. Tek tük denen şeyin bile sade bir muhayyile olduğunu bunu sonradan inkâr etse, hatta tekrar inanmaya başlasa bile gördü. Yavaşça gördüğünden başını çevirdi. Teklik içine iyice azalmış bir son damla gibi pasla damladı. Derine yerleşik bir duygu ya da düşünce yüzeyde değil, sahibine ekli ve çakılı olduğundan başkasına geçirilemiyordu. Bilgi, dünya malı olarak alınıp satılıyor, bundan kâr ediliyor, durmadan el değiştiriyor, yine mal gibi revaçta olup olmadığı dahi zamanına göre değişip duruyordu. Bunu alan da, bu mahsulsüz de, satın aldığını, günün ederini aramaya hayat diye çarşıya çıktığını bile bilmiyor da hazineye doğdum zannediyordu.
Oysa hayatın gerçek esrarı siz öldükten sonra ne olacağı değil siz ölmeden ne olacağı. Ölümü anlamak için yaşamı anlamamız gerek.
Sayfa 280Kitabı okudu
“Ölüm büyük bir yanlış anlamadır. İnsanoğlunun hayattaki en büyük korkusu ölümün esrarı çoğu mitolojik öyküde anlatılmaya çalışılmıştır. Korkumuz ölümü henüz anlayamamızdandır. Ölüm hayatın sonunu değil, ilerideki yeni hayatın başlangıcını oluşturur. “
Sayfa 207Kitabı okudu
228 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.