"O iğrenç şeyi yemeyeceksin herhalde Özge!" Özge elindeki kahverengileşmiş patateslere baktı. Gerçekten de yenecek gibi değildi ama daha önceki günlerde aldıkları da bunlardan farklı değildi ki. Kantinci her zaman ona kenarda beklettiği sandviçlerden verirdi zaten. Özge de hiç ses çıkarmadan alır, yemeye çalışırdı. Yine de arkadaşına
Geçtim kıyıda bir masaya. «Yalnız mısınız?» dedi. «Hayır. Yalnız değilim.»
Ne güzel «yalnız değilim,» diyebilmek. Hep yalnızım demişim oysa. İçimden, dışımdan. Yalnızım, yalnızız. Herkes yalnızdır. Ben kendi yalnızlığımda insanlar yaratmışım. Kendi içimden benler çoğaltmışım. Bir, bir daha, bir daha. Oysa bir tek kişidir insan. O orman çoğaltır kişinin içindeki benleri. Kendini bulabilmektir amaç, çaba. Bunu düşünebilmek, böyle bir aramaya, bulmaya inanmak...
Hayır, hayat her yerde, hayat yerin altında da var, diye yeniden başladı. Şimdi yaşamayı nasıl istediğimi, bu köhne duvarlar arasında içimde ne doyulmaz bir var olma isteği uyandığını bilemezsin Aleksey! Rakitin anlamaz bunu, o ancak ev yaptırmayı, kira sağlamayı düşünür, ama ben seni bekliyordum. Istırap nedir sanki? Sonsuz da olsa korkutmaz beni. Şimdi korkmuyorum ya, eskiden korkardım. Biliyor musun, duruşmada belki de konuşmayacağım ben. İçimde öyle bir güç hissediyorum ki şimdi... Şu anda ve her zaman "varım" diyebilmek için dünyanın bütün acılarına göğüs gerebileceğimi sanıyorum. Çeşit çeşit azap içinde, "varım" diyeceğim; işkenceden kıvranırken gene, "varım!" İşkence masasında da, "varım"; güneşi görüyorum, görmesem de varlığını biliyorum. Güneşin varlığını bilmek bile yaşamaktır.
Sayfa 788 - İş bankası kültür yayınlarıKitabı okudu