Ecevit'in ilk başbakanlığı döneminde, bir ara sigara kıtlığı olmuş, bizzat başbakanın sigara bulamadığı, şoföründen sigara rica ettiği o ürkünç günlerde muhalefetin başı olan Demirel;
- Memlekette sigara bulunmamaktadır. Memleketin haline çok üzülen zavallı vatandaşın tek tesellisi olan sigarayı da temin edemeyeceklerse, niye hükümet olmuşlardır? Biz bunu soruyoruz işte! Önce buna cevap versinler! diye kükremiş, hemen ardından gelen kendi başbakanlığı sırasında gözümlenen sigara kıtlığında ise;
- Hayır, sigara nedir? Neye faydası vardır? Benim vatandaşımın sigaradan önde gelen meseleleri vardır, diye gerdan kırarak topu taca atmıştır. Menderes'in asılmasını hiç hoş karşılamayan Demirel, Deniz Gezmiş'in asılmasını memleket için hayırlı bulmuştur. Kendisine bu sorular sorulduğunda da;
- Bakın ben size bir şey söyliiim mi,
diye girizgâhladığı demagog ve dermojen tiradlarıyla konuyu saha dışına, kıtalar ötesine ve oradan uzaya fırlatmış, soruyu soranı sorusunu unutur hale getirmiştir. Kendisi bu durumun uzmanıdır.
Spinoza insan ruhunun ölümsüz olduğunu temelde inkar eder. Zihnin ya da onun bir parçasının ölümsüz olduğunu ve vücudun ölümünden sonra bile Tanrı'nın içinde yaşamaya devam ettiğini kabul etse bile kişisel ruhun vücut ile birlikte yok olduğuna inanır. Dolayısıyla ebedi mükafat ya da ceza konusunda heveslenecek ya da korkulacak bir şey yoktur. Hatta Spinoza, ümit ve korkunun, dini liderlerin, sürülerini inançlı bir teslimiyet halinde tutmak için kullandıkları duygulardan ibaret olduğunu söyler. Tanrı'nın ödül ve ceza dağıtan serbest bir hakim olduğu sanısı, saçma bir biçimde ona insani özellikler atfetmek gibi bir uygulamaya dayanır. "Bu kişiler, insanları kendilerine bağlamak ve onlar tarafından el üstünde tutulmak için Tanrı'nın her şeyi insanlar narnma yönlendirdiğini söyleyip durur. Dolayısıyla her biri kendi mizacına göre Tanrı'ya tapınmanın değişik yollarını uydurmuştur." Bu yüzden batıl inanç, cehalet ve önyargı, düzenli bir dinin temelinde yer alır. Spinoza'nın ısrarla savunduğu görüşe göre Tanrı aslında sonsuzluktan yapılmıştır ve Doğa ile birdir. Diğer her şey mutlak bir gereklilik ile Tanrı'nın doğasından gelir. Spinoza aynca insanoğlunun herhangi bir biçimde özgür olduğuna inanmaz ve onun günahlardan kurtulup hayırlı bir hale erişmesi konusunda hiçbir şey yapamayacağını ileri sürer.
Hem 1660'lann başında başlanmış Spinoza'nın başyapıtı Etika’da,hem de daha eski bir çalışma olan (muhtemelen 1660 başı, yani aforozdan dört yıl sonrası) ve Etica’daki fikirlerin olgunlaşmamış ya da henüz çekirdek halinde boy gösterdigi Tanrı, Insan ve Insanın Mutlulugu Üzerine Kısa Inceleme (A Short Treatise on God, Man and His
"Başını kaldır, kendini tanıttırmak isteyen faal ve kudretli bir zatın hârika işlerine bak! Sen başıboş olmadığın gibi bu hadiseler de başıboş olamazlar.”