Hızır, Musa'ya demiş ki: "Ömrü billah seyyahım. Sen seyahatlerimde bana katılmak istediğini söylüyorsun ama bunu tek bir şartla kabul ederim: Yaptıklarımı sorgulamayacaksın. Soru sormadan benimle gelebilir, bana güvenebilir misin?" "Elbette" demiş Musa. "Bırak senle geleyim. Söz, hiçbir şey sormayacağım." Böylece yola düşmüşler, şehir gezmişler. Ama Musa yol boyunca Hızır'ın işlerine akıl sır erdirememiş. Bakmış iyi bir adamın gemisini batırıyor, temiz bir ailenin çocuğunu öldürüyor, sonra da gidip kötü kalpli insanların duvarlarını onarıyor. Ne adalet var, ne mantık. Dilini tutamamış, çaresizce sormuş: "Niçin yapıyorsun bunları? Hiçbirine anlam veremiyorum.” "Bana verdiğin söze ne oldu Musa? Sana demedim mi bana soru sorma diye" demiş Hızır. Yola devam etmişler. Ama Musa her defasında sormuş, ettiği yemini çiğnemiş. En nihayetinde Hızır durup başından beri yaptığı her işi tek sebebiyle izah etmiş. O zaman Musa anlamış ki, korkunç gibi görünen işlerin ardında bilmediğimiz bir açıklama, her şerrin ardında da bir hayır var. Hızır'la yoldaşlığı sayesinde gözü maneviyata açılmış. Başka türlü göremeyeceği bir nizamı görmeye başlamış.