Geçip giden yıllara karşres kisi kadar umursamaz değildim artık. Sadece yaşlanıp ölmekten değil, koskoca bir hayatı heba etmiş olmaktan da korkar olmuştum. Yaş aldıkça yalnızlaşıyor, yalnızlaştıkça yaşlanıyordum.
Ben hiç mutlu olmadım hiç bir zaman gençliğimi vefasizlar yüzünde heba ettim bi çok şeyi içime attım ve kimseye diyemez oldum yüreğimde kahpelik yok olmadi hiç bir zaman
Bir ticaret yapmadım, nakd-i ömür oldu hebâ,
Yola geldim, lâkin göçmüş cümle kervan bihaber,
Ağlayıp, nâlân edip, düştüm yola tenhâ, garip,
Dilde giryan, sîne biryan, akıl hayran, bîhaber.
Niyazi-i Misrî
Dem bezm-i visâlinde hebâ olmak içindir
Cânım senin uğrunda fedâ olmak içindir
Nabzım helecânımda sedâ olmak içindir
Cânım senin uğrunda fedâ olmak içindir
Bizleri, lûtf u keremiyle yoktan var eden, sayısız mahlûkat içinde en mükerrem varlık kıldığı “insan” olarak yaratan, îman nîmetiyle şereflendiren, “Habîbim” buyurduğu En Sevgili Rasûl’üne ümmet olma bahtiyarlığını ihsân eden, sözlerin en güzeli Kur’ân-ı Kerîm’e muhâtap kılan Allah Teâlâ’ya nihâyetsiz hamd ü senâlar olsun…
Zulüm ve cehâlet
“Durum böyleyse eğer,” diye geçirdi içinden, “Bana sunulan her şeyi heba ettiğimi bilerek ayrılıyorum yaşamdan; bu durumu düzeltmenin imkânsız olduğunu da biliyorum... Öyleyse?..”
18. yüzyılın ikinci yarısında “insan türünü mükemmelleştirme” sanatı, hekim kadar siyaset adamının da bir tasarısıydı. Hesaplar giderek aşamalı iyileştirmeler, kademeli egzersizler, “sınırsız mükemmelleştirilebilirlik” için yapılıyordu. Gelecek, eskiden sahip olmadığı bir role kavuşmuştu: “Sağlığını bozan uçarı bir insan, torunlarının karşısında kendi servetini de, başkalarınınkini de heba eden savurgandan daha suçludur” diyebiliyordu Guillaume Buchan 1780 civarında, meşhur ev sağlığı kitabında.