Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Karıcığım, Hele şükür mektubunu aldım. Sesini duymak başka, yazını görmek başka. Yazını görmek ellerini görmek gibi. Ve ellerini ne kadar çok sevdiğimi bilirsin.
Nasılsın diye sorabilirim şükür sana. Yüzüm tutuyor hele! NASILSIN? Özledim diyebiliyorum ya, yeter bana Evet ÖZLEDİM SENİ. Hastalıklar, musibetler, uzak kalsınlar sana. Yerine, ne çekeceksen ben çekeyim. Yerine, ne belâ bulacaksa beni bulsun. Kadalar beni alsın. Kurban başan. Başan dönüm. Kadan alım. Cümle dünyalıkları senin ayağının dırnağına kurban ederem. Bir havan bir tutumun var ki âb-ı hayata bile değişmem. Yiğit, rahat, dobrasın. Beni hiç kırmadın. Umut, yaşama sebebi, zulme dayatma yetisi oldun bana. SENSİZ EDEMEM. Bunu bir eksiklik sayanlar olabilir. Takmam kimseyi. Sensiz edemiyorsan bu bana ancak yücelik, haysiyet verir. Dünyaya geldiğime pişman değilem! Seni tanıdım çünkü.
Sayfa 59 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Biraz uzun ama okunmaya değer.Tam günümüzü anlatıyor!
Halk gülmeye başlayınca Vaktiyle bir memleketin idarecileri, halkın dertlerini unutmuşlar. Bir taraftan enflasyon ve hayat pahalılığı artarken; diğer yandan halka özveri ve diğergamlıktan bahsediyorlarmış. Bu arada bütçe açık vermeye, hazine boşalmaya başlamış. İdareciler bunu önlemek için mallara yeni zamlar yapmışlar, yeni yükümlülükler getirmişler. Ülkenin hakimi, adamlarını gönderip halkın tepkisini ölçmek istemiş. Tabii gelen haberler fena: -Efendimiz, halk çok şikayetçi. Hepsi burnundan soluyor. Kızgınlıkları had safhada. Ertesi hafta yeni zamlar yapılmasını emretmiş hakim. Sonra yine adamlarını gönderip halkın nabzını öğrenmek istemiş: -Efendimiz, bu sefer halk, ha ayaklandı; ha ayaklanacak. Sarayınızın kapılarına dayanırlarsa şaşmayın. Hakim yine sakin, bir hafta sonra yeniden zamlar yapılmasını istemiş. Bu seferki zamlardan sonra gelen habercilerin yüzleri gülüyormuş: -Efendimiz, çok şükür tehlike geçti. Halk sokaklara dökülmüş; gülüyorlar, oynuyorlar. Kimsenin hiçbir şeyden şikayet ettiği, hele zamları düşündüğü falan yok!.. Hakim bu haberi duyar duymaz sarayın kapılarını sürgületmiş ve demiş ki: -İşte bu sefer halkın sabrı zorlanmaya başlamış; zamlara son verin.
Sayfa 151Kitabı okudu
( Biriyle buluşunca ben ) Cemil Topuzlu eşiyle ilk görüşmesi
ikimiz beraber yukarıya çıktık, Gayet şık döşenmiş bir salona girdik. Yüz görümlüğü olmak üzere bir çift küpe almıştım. Kadife mahfazayı, refikamın yanına koydum. O da, lûtfedip yüzünü açtı! Hele şükür, birbirimizi görebilmiştik!… Fakat her ikimiz de, mahcubiyetten tek bir kelime söyliyeme- dik. Böylece, yekdiğerimizden, hiç konuşmadan ayrıldık!…
Cemil topuzluKitabı okuyor
-Kızın nasıl? -Zararı yok, okuyor çok şükür! Sağ olun! -Bak hele... demek hanımefendi yapacaksın kızını? -Öyle olsun diye okutuyorum. Hanımefendilerin yüzleri neden o kadar bakımlı sanıyorsunuz? Aslında hepsi bizim gibi cahil yığınlar içinden çıkıyor, başka nereden geliyor olabilirler? Bir insanın bilgisi ne kadar çoksa, eli kolu da o kadar uzun olur, her yere yetişir, her şeye ulaşır; ne çok şeye ulaşırsan, o kadar çok kazanırsın, işlerin yolunda olur. Tanrı bizi dünyaya aklı bir şeye ermeyen birer çocuk olarak gönderir, akıllı, bilgili ihtiyarlar olarak geri alır. Demek ki, okumak gerekiyor.
Sayfa 159Kitabı okudu
Hele şükür ya :)
Gerçi öğretmen, çocuğun evindeki yaşamdan ve bu yaşamın çocuk üzerindeki etkilerinden sorumlu değildir.
Reklam
Seçimli sevgilerin bağımsızlığı
Yaşadığımız herşey ve herşey kendi seçimimizdir. Aksinin doğru olmasını kalpten isterdim ama değil. Seçtiğimiz hayatlar kadar da secemediklerimiz de var... Mesela sabaha çıkarsak gün doğumu, o serinlik hele yaz bahar başı ise... Her sabah sabaha kavuşmak, Güneşi görüp şükretmek hala sağlıklı olduğun günlere, Gerçekten sevdiğin bir insana arkadaş hayvan farketmez sevdiğini hissetmek. Bir anlık da olsa. Biz bütün güzellikleri bitmez sandığımız için Varolan sevilebilesi herşeyi ulaşabildiğimiz için çok seviyoruz aslında. Sevgi şükretmektir hala sevebildigimiz için Çok şükür. whiskydoctor
HAVUZ BAŞI Beyazıt Havuzu'nun kenarındaki kanepelerden birine oturmuş sizi bekliyorum. Yaşını almış bir adamın yirmi yaşındaki çocuk kederlerini, sevinçlerini yaşaması ne demektir, diye düşünüyorum: Belki, bir geç olma hadisesi. Belki de bir çeşit hazları, kederleri, çocuklukları uzatma temayülü. Ama bu uzayan yaz, kışın gelmeyeceğine alamet
Allah Resûlü (s.a.s.) bir gün pazara gider. Pazar tezgâhlarını dolaşırken bir tezgâhta buğday satıldığını görür. Buğday yağınına elini daldırır. Eline ıslak buğday temas edince şöyle biraz karıştırır bakar ki alt taraftaki buğdaylar ıslak ama üst taraftakiler kuru! Tezgâhın sahibine bu durumu sorar. Tezgâhın sahibi "Yağmur yağdığı için buğdaylar ıslandı." der. Bunun üzerine şöyle buyurur: "Madem öyle ıslak buğdayı üst tarafa koysaydın da onun ıslak olduğunu herkes görseydi ya! Bizi aldatan bizden değildir." (Müslim, "İmân", 164.)
Elimden gelse bütün esnaflara, mağaza iş yeri ve restaurant sahiplerine şunları söylerdim: • İş yerinizde ne olduğu belli olmayan, ahlâk ve kültürümüze tamamen zıt, insanlara birbiriyle konuşurken bile bağırmak zorunda bırakan müzikler çalmayın! İlle de bir müzik çalmak istiyorsanız hafif sesli enstrümantel halk müziği, sanat müziği veya tasavvuf mûsikisi çalın. • Özellikle giyim mağazalarına sözüm ona elbise reklamı yapıyormuş gibi yapıp ahlâka mugayir koca koca resimler asmayın! • Lokanta, restaurant gibi yerlerde koca koca televizyonlar bulundurup buralarda müzik kanallarını açarak oraya ailece yemek yemeye gelmiş olan insanlara ahlâksızca şeyler izlettirmeyin.
Reklam
Müminlerin annesi Hz. Safiyye (r.a.) anlatıyor: Hz. Peygamber (s.a.s) itikâftaydı Ben bir gece vakti mescitte kendisini ziyaret ettim, bir süre onunla konuştum. Eve dönmek üzere kalktım, O da beni uğurlamak üzere benimle birlikte mescidin dışına doğru çıktı. Derken Ensar'dan iki kişi o sırada yanımıza yaklaştılar. Hz. Peygamber'in benimle konuştuğunu görünce birden hızlanıp geçtiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.) onlara hitaben "(Hızlı yürümenize gerek yok) yavaş yürüyün, bu yanımdaki Huyey'in kızı Safiyye'dir (benim eşimdir)" dedi. Hz. Peygamber'in bu açıklaması o iki kişinin zoruna gitti. Onlar "Sübhânallah! Ey Allah'ın Resûlü! (Bize ne için açıklama yapma gereği duyuyorsunuz, biz hiç sizin hakkınızda kötü bir şey düşünür müyüz?)" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Şeytan insanın vücudunda kanının dolaştığı yerde (damarında) dolaşır. Sizin kalbinize de (acaba Peygamber bir kadınla özel olarak ne görüşüyor şeklinde bir vesvese vererek) kötü bir düşünce bırakmasından endişe ettim. (Buhâri, "İtikâf", 8; Müslim, "Selam",24.)
Sayfa 218Kitabı okudu
"Hepiniz Âdem'densiniz, Âdem ise topraktandır." Hitabının sahibi bir Peygambere inanmış kimse kendini insanlık deryasının bir damlası olarak görür. Kendisini bu deryanın üzerinde bir gemi gibi görmez.
Allah katında üstünlük takvâ iledir. Takvâ dışında hiç kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur. Takvânın ise kimde olduğunu ancak Allah bilir.
Her gün beş defa Rabbinin huzurunda el pençe divan duran, rükû eden, secde eden bir kimse bunları hakkıyla yapıyorsa kibirli olabilir mi?
İşte âhiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) âkıbet, takvâ sahiplerinindir. (Kasas Sûresi 83. Ayet)
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.