Hepinize selam olsun
Bugün bu derginin incelemesini yapmayı düşündüm. Dergi okuru olmak zor mesele biraz. Herkes okuyamıyor çünkü. Açıkçası ben de dergilerle pek hemhal biri değilimdir. Daha önce Ot dergisinin birkaç sayısını okumuştum mesela onlar dahi - bir ağırlığı olmamasına rağmen - baymıştı nedense bir yerden sonra. Dışarıdan çok güzel
Aslında körlüğün ne olduğunu haykırırcasına, "Eğer gözlerim olsa idi ben toprağı göremeyecektim, toprağın özelliklerini bilmeyecektim, çiğneyip geçecektim toprağı," diyor. Sesinde toprakla hemhal olma arzusuyla bir boyun eğiş var.
Edebiyat'a gönül vermek, onunla hemhâl olmak bu işte...Bir şair düşünün ki, bir derginin kimlik kazanabilmesi için olağanüstü bir gayret gösteriyor, öyle bir aşkla yapıyor ki bunu, yazdığı her satırda evlâdını sırtında taşıyan bir babanın teri hissediliyor.Maddi ve manevi bütün kazanımlarını bu uğurda sarfediyor ve dünyevi bütün lezzetlerinden feragât ediyor... Karşınızda ruhuyla konuşan bir adam var, asla nefsi mülahazaları bu konuşmaya dahil etmiyor, kimsenin hukukunu ve izzeti nefsini çiğnemiyor, bunu yaparken de öngördüğü hiçbir fikri yok saymıyor, eleştirilerinde ki netliği ve ûslubu, sadeliğin zarafeti bu olsa gerek dedirdiyor insana...
Eserde mektuplar belli bir kronolojiye riayet edilerek yayımlansaymış okuyucu afallamazmış diye düşündüm, bir anda kendinizi Cahit Zarifoğlu'nun askerlik günlerinde, bir anda Mavera Dergisi'nin iyice olgunluk kazandığı yıllarda bulabiliyorsunuz.
Günümüzde edebiyat dergilerinde ki gedikleri, rekabetin sıradanlığa sürüklediği, finansal kaygıların çizgiden ciddi sapmalara sebebiyet verdiği, bu günün hangi ıslahatlara gereksinim içerisinde olduğunu gözlemleyebileceğimiz, 'dergicilik nasıl olur?' bir dergi 'hakikî bir kimliği nasıl edinir? Sorularına sağlam cevaplar bulabileceğimiz önemli bir eser...
- "Bir dostunuzla randevunuz var.
O sizin can dostunuz.
Değerinizi bilen, karşılıksız seven, sizi yücelere taşımaya hazır, sizden sadece ilgi ve samimiyet bekleyen bir dost.
Siz onu sevebilirseniz, o sizi fazlasıyla sever, gönlünüzü aydınlatır. Ama o çok hassas. Gözünüzün içine bakar.
Halinizden çok iyi anlar.
Sizin ilginizi,
Aysan’ın şiirlerinde işçi sınıfı ve fakir halk, çoğu kez bireysel yönleriyle ete kemiğe bürünür. Örneğin “Gecede Ateş Böcekleri” (Aysan, 2013: 33) şiirinde eşeğiyle odun yüklemeye giden bir Yörük kadın işlenir. Şair, şiirde Yörük kadınla hemhâl olur ve dünyayı onun bakış açısıyla görür. “Güvercinleri Sevindirin” (Aysan, 2013: 43) şiirinde darı satan ve güvercinleri doyuran “Kör İlyas”ın kıvancı anlatılır. “Ateşçi” şiiri (Aysan, 2013: 44) madende çalışan bir çocuk işçinin yaşadığı zorlukları dile getirir. “Beyaz Geceler” şiirinde aç kurtların saldırısına uğrayan “gencecik hat bakıcısının” (Aysan, 2013: 108) dramı anlatılır. “Yanık Ağıt” (Aysan, 2013: 142) şiirinde hat bakımı esnasında elektriğe kapılan beş işçi için ağıt yakılır ve ardından fakir-zengin karşıtlığı vurgulanır. “Çiçekçi Kız” şiirinde ise bir çiçek satıcısının sattığı çiçekler ile ülkenin gerçekleri, toplumcu gerçekçi bir ideolojiyle bütünleştirilerek anlatılır.
kalb-i ruhanîye istikametini gösteren ise Allah ile ilşkisidir. Allah ile hemhâl olan bir kalb, hiç şüphesiz en doğruya ve hayırlıya yönelecektir. Allah sevgisinin ve korkusunun barındığı bir kalbte nefsani istek ve arzular barınamayacaktır. bu nedenle düşüncelerimizde, kararlarımızda ve davranışlarımızda zihnimizi ve mantığımızı duymanın yanı sıra kalbimizi de ihmal etmemek gerekir. kılavuzumuz, Allah'ın sevgisinin ve korkusunun yuvası olan kalbimiz olmalıdır.