Suat Derviş, edebiyatımız gizli kalmış hazinesi. Böylesi bir zenginlikten haberimizin olmaması en başta okur olarak benim suçum. Peki, yayın evlerinin, eleştirmenlerin, dergi çevresinin hiç mi suçu yok? Belgeseli yapılsa, eserleri üzerine tv'lerde sohbetler edilse, eseri görmemizi sağlayan eleştiri yazıları yazılsa toplum bu hazineden haberdar olurdu. Neyse.
Fosforlu'ya gelecek olursam, kanlı canlı bir karakter. Dikkatli baksan kalabalığın arasında görecekmişsin gibi. Suat Derviş yazmamış, cümlelerin arasına resmetmiş. Ancak üçüncü sayfa haberlerinde gördüğümüz bir "sokak kadınını" adım adım takip ediyoruz.
"Ya mantar gibi yerden bittim ya da yağmur gibi gökten düştüm" diyordu Cevriye. Kimsesizliğini saklamak ister gibi hem çok konuşuyor hem de yüksek sesle konuşuyor. Belki de "Ben de varım, ben de insanım" demenin bir yoludur bu da.
Bedenini sunduğu oranda seviliyor. Ne zaman ki karşılıksız bir iyilik görüyor, ezberi bozuluyor. "Sevdiğim beni sevmese de olur, yeter ki bir yerde yaşadığını bileyim" diyor.
...
Çoğu zaman kitabı bırakıp derin derin nefes alma ihtiyacı hissettim.
Sanırım daha bir süre " Gözlerinden bellidir Cevriye"m, sende kara sevda var" diye devam edeceğim.