Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
90'larda çocuk olmak, dünyanın en merhametli insanı olmaktı. Milli olmanın yardımsever olmakla, yurtsever olmakla, sevmeyle bağlantısı vardı. O zamanki insanlar gelişmek için çabalıyorken birden kayboldular. Hiç unutamıyorum o günleri sobalı sınıfımız vardı ilkokulda. Hizmetli Hasan amca gelecek de bütün sınıflardaki sobayı yakacak... İkinci derse doğru ancak ısınır, içi biraz peynir zeytin ve yumurta kokan ekmek kokan beslenme çantamızı açar kahvaltımızı hep birlikte yapardık. Durumu benden daha kötü, fakir çocukları sessiz görürdüm. O çocuk halimle bir hüzün kaplardı içimi. Paylaşmayı öğrenirdik tutum haftalarında... Ne günlerdi, o zamanlar 23 Nisan'da hava bir başka açar, güneş farklı bir doğardı. Şiirleri okuduktan sonra meydandan geçip giderken tüm halk hepimizin annesi babası ağabeyi arkadaşları yollara dizilir, bizi elleri patlayana dek alkışlardı. Bu günlerin başarısını o günlerin öz güvenine borçlu olduğumuzu düşünürüm
Hayatı hep başkalarıyla birlikte düşünüyorum. Bu , doğru değil. Sevgili , arkadaş , dost , aile hepsi bir yere kadar ; tek gerçek yalnızlığımız.
Reklam
TV ekranları ve boyalı basın kanalıyla hızlı bir şekilde yaygınlaştırılmaya çalışılan çıplaklık kültürünün, manevi duyguları ve ahlaki erdemleri nasıl kemirdiğini hep birlikte görüyoruz. Bugün dünyada ve Türkiye'de çıplaklık kültürü ile ahlaki erozyonun at başı gitmesi hiç de tesadüfi değildir.
Haydi, seyre duralım hep birlikte. Ne kadar da küçükmüş meğer. Sığamadık yeryüzü sofrasına. Kibir denizinde boğulmuşuz da haberimiz yok. Değirmenimiz susmuş, unumuz bitmiş. Fırınlarımız da kararmış, kalplerimiz gibi. Artık burnumuzda sıcak ekmek kokusu yerine kan kokusu var... İyi o zaman. Ne diyelim? Afiyet olsun...
Sizi eğlendirmek için başka insanlara ihtiyacınız yok, can sıkıcı bir şey olursa , tamamen kendi başımıza gülme yeteneğine sahibiz, alt yapıda top koşturuyor o yetenek, biraz destek, birkaç sağlam malzeme , biraz antreman ile önce takımdan ayrı düz koşu sonra hep birlikte sahaya... Haaa topu unutmayın, top çok önemli, top sizinse sizi kim tutar Allah aşkına...
Sayfa 52 - İnkılâp YayıneviKitabı okuyor
20 Kuruş
Londra'daki camii'ye yeni bir imam gönderilmiş. Adam şehre gitmek için hep aynı otobüse biniyor ve çoğu zaman da aynı söföre rastlıyormuş. Bir gün, bilet alırken şoför yanlışlıkla 20 kuruş fazla vermiş. İmam yanlışlığı oturup da parasını sayınca fark etmiş. Kendi kendine "20 kuruşu geri versem mi şöföre?" diye düşünüyormuş. Ama içinden bir ses diyormuş ki "çok gülünç bir para ve şoförün umurunda değil. Otobüs şirketi çok para kazanıyor zaten... Sadece 20 kuruş onlara bir şey yapmaz." Bu parayı saklayabilirim diye düşünmüş, Allahtan gelen bir hediye gibi... İnecegi durağa gelince, imam kalkmış ve fikrini değiştirmiş, inmeden önce şoförün yanına gitmiş, 20 kuruşu geri vermiş ve demiş ki: "Paranın üstünü fazla verdiniz." Şöför gülümsemiş ve demiş ki : "Siz caminin yeni imamısınız değil mi? Aslında uzun zamandır sizi caminizde ziyaret etmek istiyordum, islamı öğrenmek için. Bu yüzden bilerek size fazla para verdim. Nasıl tepki vereceğinizi görmek istedim." İnerken imam artık bacaklarını hissetmiyormuş, yere yığılacakmış neredeyse, bir direğe tutunmuş ve kendine gelmeye çalışmış. Gözlerinden yaşlar dökülerek demiş ki: "Allahım az daha İslamı 20 kuruşa satıyordum!. .." Unutmayalım ki bizler, müslüman olmayan (veya müslüman olup da İslamiyeti bilmeyen ve yaşamıyan) insanlar için dinimizi tanıtan kişilerdeniz, bu yüzden hareketlerimize dikkat edelim. Maalesef insanlar bizimle birlikte dinimizi de yargılayacaklardır!
Reklam
“Bu gece bitince ne yapacağız, bilmiyorum. Hep birlikte beklediğimiz o sabah gelip de bu savaş bitince… Hepimiz, sadece “ülke” adlı bir gemi batıp “savaş” adlı bir adaya düşünce işe yarayan adamlarız. Eğer bir gün “kurtarılırsak” bu felaket adasından, hiçbir karşılığımız kalmayacak.
Derdini anlatmak için açlıkla terbiye olup ölüme yatmak günleri bitti zannetmiştim. Yanılmışım. Meğer bitmemiş. Öyle ya, zulüm ve düşmanlık bitmedi ki. Ne çabuk unut­muşum Habil ve Kabil'i. Mermer sunaklar yeni kurbanlarını bekliyor. Haydi, seyre duralım hep birlikte. Ne kadar da kü­çükmüş meğer. Sığamadık yeryüzü sofrasına. Kibir denizin­ de boğulmuşuz da haberimiz yok. Değirmenimiz susmuş, unumuz bitmiş. Fırınlarımız da kararmış, kalplerimiz gibi. Artık burnumuzda sıcak ekmek kokusu yerine kan koku­ su var... lyi o zaman. Ne diyelim? Afiyet olsun...
Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her
Hayat nasıl da boş ve anlamsız. Birini defnediyorsunuz; top­rağa yolcu ediyorsunuz, üzerine üç kürek toprak atıyorsunuz; faytonla gidip faytonla eve dönüyorsunuz; önünüzde uzun bir hayat var diye kendi kendinizi avutuyorsunuz. Yedi çarpı on yıl ne kadar uzun ki? Neden her şeyi kökünden çöz­müyorsunuz, niçin orada kalıp hep birlikte mezara girmiyor, son ölenin üzerine son üç kürek toprağı atacak hayatta ka­lan son kişi olma talihsizliğine erişen kişiyi belirlemek için kura çekmiyorsunuz?
Reklam
632 syf.
9/10 puan verdi
·
32 günde okudu
Kitaba yazarımız Frank Herbert'in oğlu Brian Herbert'in hazırlamış olduğu bir önsöz ile başlıyoruz. Neden beşinci kitaba kadar Brian tarafından yazılan bir önsöz yoktu da şimdi tam da bu kitapta bir önsöz var diye düşünürken anlıyoruz ki kitabın seyri için bize ipucu vermek istemiş. Frank Herbert, aslında Tiran'dan sonraki dünyayı
Dune Sapkınları
Dune SapkınlarıFrank Herbert · İthaki Yayınları · 20211,832 okunma
Buraya gelirken uzak uzak yollar için hep at değiştirdim atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri ödünç almadım hiç kimseden hiçbir şeyi çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için
yazmadım seni daha, sevmeye ayırdım tüm zamanları, yazmaya bu yüzden vaktim olmadı. ben düşünmeye başlayınca seni -ki bu bir önceki düşünmenin sonundan çok öncedir- inan ki dağlar, taşlar, inan ki bulutlar, yağmur ve kar toprakla su ve gökyüzü, güneş ay ve yıldızlar onlar da benimle birlikte ve onlar da benim kadar seni düşünürler... hep dalgınım bu günlerde saati cezveye koyup yumurta tutuyorum, bir gün takvime bakmasam yılı unutuyorum. aklım başıma gelmiyor, başıma çarpmadan dallar yolda yürürken dalıp dalıp gidiyorum. nisan'a kaç var diyorum saati sorarken. hiç böyle olmamıştım. bilenlere sordum; 'aşk bu' dediler..."
88 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
Para Hırsı Yüzünden Yok Olan Hayatlar
Bugün
Honore de Balzac
Honore de Balzac
'ın kısa; ama çok anlamlı bir hikâyesinden bahsetmek istiyorum:
Efendi Cornelius
Efendi Cornelius
.
Honore de Balzac
Honore de Balzac
bu öyküsünde 19. yüzyıl insanını eleştiriyor. İnsanlık Komedyası eserinin felsefi inceleme bölümünde yer alan bu öyküde insan olmanın acıklı hikâyesi ele alınıyor. Kral’ın haznedarı olan
Efendi Cornelius
Efendi Cornelius
’un kendinden çok değer verdiği hazinesinin çalınması
Efendi Cornelius
Efendi CorneliusHonore de Balzac · Can Yayınları · 2022125 okunma
Ve elbette öylelerine bahşedilir büyüyüp yine sıradan aileler kurmak; gelecekte her şeyin kolayca cık oluverdi kendine en uygun insanı elinle koymuş gibi bulabilirsin kendine en uygun insanla üç aya kalmaz nişanlanabilir kendine en uygun insanla altı ay sonra evlenebilir iki yıl içinde de dünyanın en güzel kız çocuğunu doğurabilirsin akıl sır
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.