Mit biçiminde olmadıkça, geçmiş ve Tarih'e inanmaya karşı umutsuz bir direncimiz olduğunu düşünüyorum. Bu dirence ilk kez Fotoğraf bir son verebiliyor: bundan sonra geçmiş şimdiki za­man kadar, kağıt üzerinde gördüğümüz ise elle dokunduğumuz kadar kesindir. Dünya tarihini ikiye bölen -hep söylendiği gibi si­nemanın değil- Fotoğraf'ın ortaya çıkışıdır.
"Her zaman etrafımdaki insanlardan daha zeki olduğumu düşündüm.Bazense, İnanın bana, bundan utanç duydum.Gözlerimi hep o insanlardan kaçırdım, asla onların gözleri içine bakamadım. "
Reklam
Bir tuhaftır ceza avukatlığı. Ayıplamayacaksınız, kızmayacaksınız, ağlamayacaksınız da. Bunlar olmaz mı? Olur. Ama hep içinizde olmalı. Bakışlarınızda kaçak bulunmasın. Karşınızdaki suçlunun gözlerinin içine bakın dostça. Orda derdini dökmek isteyen 'insan'ı göreceksiniz. Bundan sonrası kolaylaşır. "Insan, insanın zehrini alır" derler, halk dilinde. Ceza avukatlığının yarısı budur.
Sana kendimi anlatmamı ister misin?
Ertan YAVUZ Önce annemin karnında oluşma serüvenimden bahsedeyim istersen. Daha küçücük bir embriyo olduğum ve hiç kimsenin ne olacağımı bilmediği o minik organizma halimden... Annemin ve babamın oluşumum ile ilgili ilk haberi aldığı zamanlarda sevinçten havalara uçtuğu ve ismimin ne olacağı ile ilgili garip ama mutlu bir çekişmenin yaşandığı
Klinik başkanı hastalarını betimlerken. ..
“Görüyorsunuz ya baylar, bu dâhi paranoyakla kendimizi karşılaştırdığımızda, ne kadar zavallı aptallar ve dar görüşlü kişiler olarak kalıyoruz! Biz gerçeklerin tutsağıyken, o tutkuların insanı; biz hep başkalarından alınma, elden düşme deneyimlerle yaşarken, o kendi deneyimlerine dayanıyor. Tıpkı dünyamız gibi, sonsuz bir yalnızlık içerisinde, kendi evreninde dolanıp duruyor. Korkmak hakkına sahip. Yörüngesini açıklamak ve korumak için gösterdiği yetenek, tümümüzün tuttuğumuz yolları açıklamak ve savunmak için gösterdiğinden daha büyük. O, duyularının yarattığı yanılsamalara inanırken, bizler sağlıklı duyularımızla algıladıklarımıza kuşkuyla bakıyoruz. Aramızda bulunan bir avuç inançlı kişi ise, başkalarının binlerce yıl önce onlar için yaşamış oldukları deneyimlere sarılıyor. Bizler düşleri, kutsal sözleri, sesleri —nesnelere ve insanlara göz açıp kapayana dek yaklaşabilmeyi— gereksiniyoruz ve bunları kendi içimizde bulamadığımız zaman geleneklere başvuruyoruz. Kendi yoksulluğumuz yüzünden, inanan kişiler olup çıkıyoruz. İçimizde daha da yoksul olanlar, bundan da vazgeçiyorlar. Ama ya karşımızdaki? O aynı kişilikle hem Allah’ı, hem peygamberi, hem de Müslüman kişiyi birleştiriyor. Ona kronik paranoya etiketini yapıştırmamız, bir mucizeyi mucize olmaktan çıkarır mı? Bizler nasırlaşmış akıllarımızın üstünde, cimrilerin paralarının üstüne oturmaları gibi oturuyoruz. Bizim düşündüğümüz anlamda akıl, bir yanlış anlamadan başka bir şey değil. Eğer salt düşünce düzeyinde sürdürülebilen bir yaşam varsa böyle bir yaşamı sürdürebilen tek insan şu karşınızda gördüğünüz delidir!”
Sel Yayıncılık
248 syf.
2/10 puan verdi
·
Read in 31 days
Ahmet Altan'ın yine aşk, tutku, cinsellik, ihtiras, aldatmalardan oluşan bu kitabını yaklaşık 10 yıl sonra tekrar okudum... Sebebi de bir arkadaşımın okuduğunu söylemesi ve bana anlattıklarının bu kitaptan hiç bir şey hatırlatmaması. Merak edip tekrar okudum ama pişman oldum. Kadın ruhundan anladığını sanan ve kitaplarında hep bundan övgü ve gururla bahseden Altan, aslında kendi doyumsuzluklarının ve mutsuzluklarının bir analizini yapmış yine. hayatının merkezine sadece cinsellliği oturtan, vermekten çok almaya dayalı, sonunda hep yalnız ve mutsuz olan, aradığını hiç bir zaman bulamayan ve bulma olasılığı da olmayan tipik bir erkek profili. Skorcu, mutsuz, yalnız ve para dışında bir şey vermek zorunda olmadığı için de sadece profesyonel ilişkilerden tatmin olan "Issız Adam" filmindeki kahramanı hatırlattı bana. Sonuç olarak iki kere değil, bir kere bile okumak gerekmez bana göre.
Tehlikeli Masallar
Tehlikeli MasallarAhmet Altan · Everest Yayınları · 20131,591 okunma
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.