Fakat herkes bilir ki hayat, yaşanmak zahmetine değme­yen bir şeydir. Aslında otuz ya da yetmiş yaşında ölme­nin önemli olmadığını bilmez değilim; çünkü her iki du­rumda da gayet doğal olarak başka erkeklerle başka ka­dınlar yine yaşayacaklar ve bu, binlerce yıl devam ede­cektir. Sözün kısası, bundan daha açık bir şey yoktu. Şimdi ya da yirmi yıl sonra olsun, ölecek olan hep ben­dim. O anda yapmakta olduğum muhakemede beni bir parça rahatsız eden şey, yirmi yıl daha yaşamak düşünce­sinin içimde yarattığı o korkunç hamleydi. Ne var ki bu hamleyi yatıştırmak için de, nihayet o gün gelip çattığın­da, düşüncelerimin neler olacağını hayal etmekten başka bir şey gelmiyordu elimden. İnsan madem ki ölecektir, bunun nasıl ve nerede olacağının önemi yoktur, apaçık bir şeydir bu.
Sayfa 103Kitabı okudu
Henüz çok küçük bir çocukken babaannem bir gün bana herkesin içinde "Keçi!" dedi ama bunu o kadar güzel bir biçimde söyledi ki, bundan kötü bir anlam çıkarmamam gerektiğini anladım. Sonra devam etti: "Bu benim yavrum keçidir! Öteki çocuklar koyundur, onların büyük kuyrukları her türlü kabahatlerini örter ama bu benimki kapatamaz; dağkeçisi gibi yapayalnız kalır."
Sayfa 17
Reklam
Bundan böyle Başkomutan hep o olacaktı.
Belki de güçlü olmamak daha güzeldir?
Hep çabalamak zorunda mıyız? Annelerimiz tarafından hep "aman kızım çalış başarılı ol kendi ayaklarının üzerinde dur bir mesleğin olmadan sakın evlenme kimseye güvenme yoksa başına şu gelir bu gelir şöyle olursun böyle olursun" telkinleriyle büyütüldük bilinçaltımıza hep bu empoze edildi. Farkında olmadan bundan korktuk hep. Tamam kendi ayaklarının üzerinde durabilmek çok güzel mesleğinin olması çok güzel paranın olması kimseye muhtaç olmadan ihtiyaçlarını karşılayabilmek çok güzel ama her şey de değil bence ya. İnsan bazen güçsüz olmak istiyor. Bazen güçsüz olmak istiyorum. Her şeye gücüm yetsin her zaman ayaklarımın üzerinde durayım istemiyorum. Belki de evinde oturup ev hanımı olmak bize empoze edilen kadar kötü değildir. Evinde oturup evinin işleriyle ilgilenmek ailene de kendine de bol bol vakit ayırmak çocuğun varsa onu yetiştirmek eşin varsa ona vakit ayırmak bol bol kitap okuyup kendini geliştirecek vaktinin olması da güzeldir belki. Belkide güçsüz olmak daha güzeldir. İş iş iş diye tutturan ben bir anda her şeyi bırakıp elimin tersiyle iterim belki. Önemli olan kendine ailene kendi işine gücüne yetebilmek. Bunlara yetişemedikten sonra güçlü olsan neye yarar? Bu hayatta her şey para pul değil Allah rızkı verir bir şekilde.
5/6 Mart 1920 gece 1.30
Arslancığım, güzelim, Naciyem! Bugün bol bol senden bahsedildiğini işiterek hem müteselli, hem de müteessirim. Hayriye Hanım, Berlin'e geldi. Saatlerce sizden bahsetti. Çocuklarımı anlattı. O anlatırken zorla gülüyor, mahzuz görünüyor, fakat için için ağlıyordum. Ah! Ne olur Hayriye Hanım yerinde sizinle karşı karşıya otursaydım.
Var olsunlar
Mustafa Kemal bağımsızlık savaşının en bunalımlı günlerimde, düşmanı Sakarya üzerinde durdurup geri attığı zaman (23 Ağustos-3 Eylül 1921) TBMM ona, gazi ünvanı ile müşirlik (maraşellik) rütbesi verir. Kendisine bundan sonra, ölümüne kadar Gazi Paşa diye hitap edilir. Gazilik, 11. yüzyıldan beri Türkler için en kutlu ünvandır. Anadoluyu Bizans İmparatorluğu’ndan alıp yurt yapan, orada batının haçlı ordularına karşı yüzyıllarca savaşan ve sonunda Yunanlıları öne sürerek Anadolu’yu paylaşmaya kalkan Avrupa emperyalist kuvvetlerini Sakarya’da durdurup geriye atan, hep o gazi Türklerdir.
Cumhuriyetin evreleriKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.