288 syf.
8/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 4 days
Merhaba arkadaşlar. Nasılsınız? Yazarı uzun yıllardır okuyamıyordum ve kendisini okumak da pek mümkün değil çünkü baskılarını bulmak da elektronik ortamdan tedarik etmek de mümkün değil. Her geçen gün kalan eserlerini bulmak zorlaşıyor. Bulduklarımızı da değerlendiriyoruz tabi. Yine bu eserinde de büyük bir beklenti içindeydim ki nasıl olmayayım?
Kayıp Kıta Mu'nun Kutsal Sembolleri
Kayıp Kıta Mu'nun Kutsal SembolleriJames Churchward · Omega · 201164 okunma
448 syf.
·
Not rated
·
Read in 28 hours
Düşmüş Melekler Şehri~ Cassandra Clare . Serinin en sakin ilerleyen ama en soluksuz okunan ve şok edici kitabıydı diyebilirim sanırım. Özellikle sonunda çığlık atmış olabilirim Yine seri devamı ve yine spoiler vermemek için çırpınan bir Zeynep bırakalım şuraya Ölümcül savaş sona erdi ve herken evine döndü şimdi göl geleceğiz olmak için eğitim zamanı. Her şey güzel giderken birileri Gölge Avcılarını öldürmeye başlıyor ve yeni bir savaşın başlaması an meselesi. Jace ve Clary için hem rahat hem de en zor zamanlar başlıyor. En korktuklarında sınanma temalı diyorum ve susuyorumValentine konusunda yaşadığımız onlarca olayın ve son büyük olayın ardından daha sakin ve içimize su serpen gerçeği öğrenmiştik. Kitaba Simon ve vampir hayatıyla başlamıştık. Simon’u başta çok sevmesem de bu kitapla biraz çıldırıp biraz alıştım sanki. Jace aşkım bir tık geride kalmış gibiydi ama ikinci yarıdaGölge Avcıları’nı okurken vampirler ve kurt adamların yanında bir de iblisler ve geçmişte kalan ama yeniden yüzleştiğimiz karakterlerin sarsıcı etkileri var Yeni tanıdığımız Jordan, Maia ve Izabel kısımlarını okumaktan keyif aldım. Jace bebeğim o kadar çok şeyle savaşıyor ve Clary ile aralarındaki engelin kalkmasıyla rahatlasak da başka şeyler kapıda bekliyor Amaaa ikinci yarısı öyle bombaydı ki ateş hattının ortasında kaldık Bir Lilith eksikti o da geldi tam oldu diyorum Bomba gibiydi ve beşinci kitaba dair heyecanım daha da arttı Hızla seriye devam ediyor ve size de şiddetle tavsiye ediyorum!
Düşmüş Melekler Şehri
Düşmüş Melekler ŞehriCassandra Clare · Artemis Yayınları · 20241,627 okunma
Reklam
Ebrar 2150
Ebruar kavramını veya Ebruarı bunların nasıl kimseler olduklarını el alacağız, konuşmaya çalışacağız Ebruar her ne kadar Türkçe'ye bir isim olarak geçmişse de aslında Arapça eril bir çoğul yani Ebruar iyiler demek Bu kekili bunun Ber veya Ber ayette geçtiği üzere Cenab-ı Hak Hz. Yahya için o Ber ile bir valideyhi Olem yakın Cebber'in
Annem son derece kaygılı bir insandır. Ona göre her şey bir sorun kaynağıdır. Her şeyi karanlık görür. Sistematik karamsarlık onun ikinci doğasıdır. Ben küçükken ne zaman elime bir şey alsam "Dikkat, kıracaksın!" derdi. Bardağıma su koysam hemen bitmek bilmez "Dökeceksin!" ler işitirdim. Her şey için bu böyleydi. Bugün kendimden hiç emin değilsem, bunca kuşkum varsa, çocukluk yaşamamımı belirlemiş olan bu sözde felaket uyarılarının da etkisi vardır. Annemi suçlamak istemiyorum, herkesin ne olmaya çabaladıysa o olduğunu düşünüyorum, ama bazı şeyler biz istemesek de içimize işler.
"İçimizdeki bir şeyin. Göklerden, bulutlardan, cennetteki bir yerden değil, buradan gelen," -göğsüne vuruyor- "hala açıklanamamış bir şey. Aşık olduktan sonra bizi yöneten, bizden daha büyük bir şey olduğunu düşünmeden edemiyorsun. Tam olarak biz olmayan. İçimizde yaşayan, içimize hapsolmuş, bize yardım etmeye ya da canımıza okumaya her an hazır bir şey. Bizler kendimize sırrız.
Sayfa 291 - Domingo yayınlarıKitabı okudu
Bir sürü bilinçdışı öğenin saldırısına uğrayan, bir o kadar başka öğenin yok saydığı ahlak bilinci, var olan bir niteliktir, her zaman da varolagelmiştir, Dördüncü Zaman filozoflarının, ruh denen şeyin henüz basit, belirsiz bir taslak olduğu sıralarda icat ettiği bir şey değildir. Birlikte yaşamanın getirdiği etkinlikleri ve genetik değişmeleri bir yana bırakacak olursak, bilincimizi giderek damarlarımızda dolaşan kanın rengine ve gözyaşlarımızın tuzuna bulaştırdık, bu da yetmiyormuş gibi, gözlerimizi içimize dönük birer aynaya dönüştürdük, sonuçta gözlerimiz, ağzımızla yadsımaya çalıştığımız şeyleri çoğu zaman hiç sakınmadan gözler önüne serer hale geldi. Bu genel olguya bir de işlenen suçun basit zihinlerde yol açtığı pişmanlığa çoğu zaman en eski atalarımızdan miras kalan her türlü korkunun da karışmasının getirdiği özel durum eklendi, bunun sonucu olarak da, suçlunun işlediği suç, henüz sopayı yemeden ya da taşa tutulmadan önce, cezası iki kez hak edilmiş bir suç haline geldi.
Reklam
Hazırlıksız yakalandığımız bir yağmur gibiydi karşılaşmamız; altına sığınabileceğimiz bir saçak bulana kadar ikimiz de sırılsıklam olduk. Daha fazla gizlenecek bir yer aramaktansa kendimizi sağanağın ortasında bırakmaya karar vermiştik. O andan itibaren bir teslimiyet ferahlığı doldu içimize; iliklerimize kadar ıslatan yağmurla birlikte bir anda birbirimize yakınlaştık. Kayıtsız kalmayı göze alamayacağımız bir sesin peşinden gidiyorduk; güven veren, tanıdık bir ses. Bunun dışında kalan her şey teferruattan ibaret oldu. Bunun dışında kalan her şey görülmez, duyulmaz oldu. Kendi masalımıza, çocuklar kadar kanmaya hazırdık. Belki daha fazla.
Sayfa 29
Gecenin sükûnetinde dinlemeniz yeter duymaya onların suskunlukları içinde söylediklerini: “Ey Tanrımız, bizim kanatlanmış benliğimiz, irademiz içimizdeki iradendir. Bizde arzulayan içimizdeki arzundur. Sana ait gecelerimizi yine sana ait gündüzlere çeviren, içimizdeki itici gücündür. Senden bir şey isteyemeyiz, çünkü sen bizim ihtiyaçlarımızı daha içimize doğmadan bilirsin: Bizim ihtiyacımız sensin; bize kendinden daha fazla verirken aslında her şeyi vermiş olursun.”
Dünyayı biz yaratmadık, dünya gönlümüze göre değilse sorumluluk bizim değil. Dünya, her nasılsa ona kat­lanmaktan, acı ve tatlı yanlarıyla onu içimize sindirmekten başka elimizden gelen bir şey yok.
Bir kez daha, anlayamadığım bir gerçekle karşı karşıya kaldım. Kendimi yok olmuş sandım, ümitsizliğin en son noktasına vardım sandım ve her şeyden feragat ettiğimde ise huzura erdim. Bana öyle geliyor ki böyle zamanlarda insan kendini keşfeder ve kendi kendisinin dostu olur. İçimizde hangi önemli ihtiyacı karşıladığını bilmediğimiz bir bütünlük duygusuna artık hiçbir şey galip gelemez. Macera peşinde kendini harap eden Bonnafous sanırım bu dinginliğe erişti. Guillaumet de karda aynı dinginliğe ermişti. Boğazıma kadar kuma gömülü halde susuzluktan yavaş yavaş boğulurken yıldızlar altında sınırsız bir sıcaklık hissettiğim o anları nasıl unutabilirim? İçimizde böylesi bir kurtuluş hissini nasıl sürdürebiliriz? Çok iyi bldiğimiz gibi, şu insanoğlunun her şeyi bir tuhaftır. Bir şeyler kazanması için imkan verilse insan uyuya kalır, zafer kazanan fatih, gevşer, cömert zengin olsa perişan olur. İnsanları yetiştirmeyi isteyen siyasi doktrinlerin ne tür bir insan yetiştireceği önceden bilinmediği sürece bu doktrinler ne işe yarar ki? Ortaya nasıl biri çıkacak? Biz besiye çekilen hayvan sürüsü değiliz ve yoksul bir Pascal'ın dünyaya girişi, isimsiz birkaç zenginin dünyaya gelişinden daha ağır basar. Esas olanı önceden göremeyiz. Her birimiz hiç ummadığımız bir şeylerde dünyanın en büyük sevinçlerini yaşamışızdır. Bunlar içimize öyle bir özlem bırakmışlar ki acılarımızdan meydana gelmişlerse eğer, o acıları bile arar olmuşuzdur...
Sayfa 154Kitabı okudu
Reklam
Susmak, konuşmamak, içine atmak... İçimize attığımız her keli­ me, bilmez misiniz, ya bizi öldürür zamanla ya ona sebep olanı ya da hepimizi öldürür. İçimize attığımız her şey acıyı çoğaltır, nefreti yaygınlaştırır, kini büyütür.
"Yüzünde çiçek açtırmadığınız insanların en son mezarında da çiçek açtırmayın." Ben bunu yaşadım ve çokta sinir oldum. Yaşarken -kim olursa olsun- acısı ve yarası olduğunuz insanların mezarında size gözyaşı dökmek bile hak değil ki daha mezarına çiçek koymak? Hayırdır öldürdüğünüz mutluluklarını bir çiçekle mi kapatmaya çalışıyorsunuz?
Üslubunu ve bakış açısını beğendiğim bir vaize şöyle demişti: "Allah ona nasıl dua etmemizi, O'ndan bir şey isterken nasıl davranmamızı ister? Hangi hâl içinde istememiz hoşuna gider?" Gruptan birkaç kişi cevap verdikten sonra eklemişti:"Açık yüreklilikle, başımız ve omuzlarımız dik bir şekilde, içimize gömülmeden, aksine içimizi O'na açmanın ferahlığıyla güçlü hissederek istemeliyiz. O, içimize kapanmamızı neden istesin?" Yani dilenci gibi değil, her şeye gücü yetenin bize güç vereceğine inandığımız için bir sultan gibi istemeliyiz. Çünkü O, yarattıklarını en güzel şekilde biçimlendirdi. Hem içten hem dıştan... Onlarda, yarattığı her şeyi görmeyi neden istemesin? İster dua ederken, ister ibadet ederken... Yahut herhangi bir işle uğraşırken... Göğsümüzü genişleten O ise ve bana güç vermişse, O'nun huzuruna varabilme gücü, alnım ak bir şekilde O'ndan isteyebilirim. Ben dilenci gibi değil, "Allah büyüktür ve büyük düşünenleri sever." düsturuyla O'ndan istemeyi tercih ederim. Not: Paylaşımı yapan okura özel değildir, lütfen alınmayın.
teferrüh

teferrüh

@teferruh
·
17 April 14:11
dua ederken, isterken dilenci gibi isteyin. siz ağa gibi istiyorsunuz.
Abdülkadir Geylani
Abdülkadir Geylani
hazretleri
BİR ŞEYLER EKSİK Ya sevgiye, ya da arzuya ,nesne olmak istiyoruz. ...arzuladığımıza ulaşmak, arzulandığımızda da ulaşılmak istemiyoruz. ''Sevmeyi becerecek kadar kendi benliğimizden feragat etmeyi bilmiyor, arzulamayı becerecek kadar da bilinmeyene ve tehlikeli olana yelken açmaya cesaret edemiyoruz.''
BİR ŞEYLER EKSİK ," Lacan aşk hakkında konuşurken "Aşk sahip olmadığınız (sizde olmayan) bir şeyi, onu sizden istemeyen birine vermektir/vermeye çalışmaktır, Acınası bir durum gibi görünüyor, değil mi? Ortada verilecek bir şey yok, ama zaten onu isteyen de yok. Ancak "aşk" gene de var. Çünkü o öteki her kimse, onun
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.