Ne çıkar siz bizi anlamasanız da
Evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar
Eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da.
Hiçbir şey! Kadınlar geçtiği o kadın kokusu anlarında
Yıkanmış, mayhoş ve taranmış duygularıyla
Dönüşür içimizde az menekşe, bir sarmaşık
Menekşe, hadi neyse, mor deriz sarmaşıklara
Mor deriz, mor bilinir çünkü, bir yandan güneşler
Kimsin sen?
Bu soruyu yanıtlamaya çalışmış mıydım hiç?
Kendi kendime kim olduğumu itiraf etmek hiç aklıma gelmiş miydi? Adımı, yaşımı, yurdumu, boyumu posumu biliyordum-yüzümü biraz tanıyordum, ruhumu ise çok daha az. Gelecek hakkında hiçbir şey bilemiyordum, geçmişten bana kalan, üst üste konmuş soluk anı bloklarıydı yalnızca. Hiçbir zaman
Türkçe konuş Yasmin, burası Türkiye,” dedi kuafördeki kadınlardan biri.
Yasmin “Dil dediğin fırfırlı etek değil ki istediğin zaman istediğin yere dönsün,” dedi içinden. Sıkıntıdan koltuğun kolçağının altındaki zımbanın kenarlarındaki deriyi minik minik kopardı. Parmağına yapışkan bir şey geldi. Aldı dayadı gözüne. Allah kahretsin, sümüğünü
Neden bütün ya da hemen hemen bütün modern evliliklerin mutsuz olduğu sorusu (sanki sadece modern evlilikler mutsuzmuş ve modern olmayanlar mutluymuş gibi), bütün edebiyatın -ciddiyetle- ve her beş çayı sohbetinin –ciddiyetten uzak bir biçimde- etrafında döndüğü, son moda sorulardan biri. Dünya üzerindeki her soru, toplumun gevezeliklerine olduğu
#İncecik kökleri henüz ana toprakta sert çakıllardan başka bir şeye rastlamamış, ilk sürgünleri hain eller tarafından parçalanmış, açılır açılmaz çiçeklerini don vurmuş ruhlardaki sessiz acının resmini yapacak, ağıdını en dokunaklı şekilde söyleyecek sanatçı ne zaman gelecek? Dudaklarıyla bir memenin kekre sütünü emen, gülücüğü sert bir bakışın
"Ey millet, birçok şeyler verdiniz, büyük sıkıntılara katlandınız, ama dostun düşmanın hayran olduğu bir sırça köşk elde ettiniz. Onun azameti, onun parlaklığı yanında üç beş çuval ekin, dört beş davar nedir ki?.. Biz sizin şanınız, şerefiniz için çalışıyoruz, sizin iyiliğinizden başka bir şey düşünmüyoruz. Bakın, bugün getirip bıraktığınız
Sonun, başın, ortanın birbirine karıştığını, anlamını yitirdiğini, tersinmez zamanın boyunduruğundan kurtulduğunuzu duyduğunuz bir gün gelir. Yaşlanmışsınızdır, yaşamınız artık sizin malınızdır. Malınızı istediğiniz gibi kullanabilirsiniz. Yeterince güçlü, yerini bulan bir fiskenin -ister içinizden gelsin ister dışarıdan, sizi nasıl
Sabah erkenden çıkalım. Daha seslerimiz geceden çıkmamış olsun; kırık, kekre. ''Yoldan simit alırız,'' diyelim, yanımızda çay dolu küçük bir termos olsun. Tatile çıkıyoruz ya, gerekçesiz gülelim filan olur olmaz. Şehrin son evleri geride kalıncaya kadar konuşmayalım hiçbir şeyden. Mutlaka bir şey unutmuş olalım evde. ''Aman boş ver, gittiğimiz
Hepsi, itirazsız ona itaat eder görünüyordu. Günde birkaç kez namaz için toplanıyorlar, ve eğer hava yağmurlu değilse namazlarını açıkta kılıyorlardı. Uzun, tek bir safta toplanıyorlar ve hacı da önlerine geçip imamlık yapıyordu. Hareketlerindeki düzen ve uyumla askerlere benziyorlardı; hep birlikte Mekke yönüne döner, birlikte eğilir, sonra