Görüldü ortada kalmış hislerin, insanı ortadan tam ikiye böldüğü. Balzac'ın kusursuz romanım dediği, aşk konulu ve durum hikayesini anlatan yani çehov tarzı benimsemiş bu kitap, tam da bu sözü karşılıyor. Arada kalmış insanların gerek içsel gerekse dışsal olarak mücadelesi. Biri sevgisizlikle, diğeri gördüğü muameleyi sadakatsizlik olarak algılamakla, biri tutkuyla, diğeri nefretle... Hepsinin ortak özelliği "tam olarak" olamamakta.
Felix'in hayatı boyunca hasret kaldığı sevginin, vücut bulmuş hali olan kontes onun ebedi aşkıdır. Çokça hataya, fazlaca kadının hayatına girmesine rağmen. Bana kalırsa felix de kontes de birbirlerinin eksik duygularını giderdikleri için tehlikeli bir şekilde bağladılar birbirlerine. Bunun adı tutku, amiyane deyimiyle aşk oldu. "kendini baskılama" diyor Cahit Zarifoğlu. "Bastırdığın her duygunun esiri olursun" Nitekim Kontes kendini tuttuğu her saniye çıkmaza daha çok çekilir. Bu çekince onu ölüme dahi sürükler. Felix'e ise koca bir boşluk, koca bir pişmanlık kalır.
Leydi, Felix için objedir. Fiziksel istekleri için kullandığı, akabinde duygusal olarak da kullandığı bir kadın olmakla birlikte bir de Natalie gerçeği vardır. Şüphesiz tüm hissettiklerimiz, düşüncelerimiz dahil Felix'in yüzüne vurmak istediğimiz her şeyi dürüstçe söylüyor Natalie.
Bu yüzden Natalie gerçeği, ne yazık ki okurken fazlaca ütopik bulduğum aşkta, bana en realist gelen şeydi. Tasvirlerden oluşmuş bir kitap olduğu için içlerinden biri gibi hissetmeme yardımcı oldu. Okurlar olarak Vadideki Zambak olmasak bile, o vadideydik. Hep birlikte... İyi okumalar.