Demek istediğim şu: Bu zamana kadar böyle bir ev görmemiştim. Buraya bi hafta önce geldiğimde, tüm bunlara şahit olmak, size, annenize, kardeşlerinize. Çok mutlu etti beni. Bundan bahsedildiğini duymuştum, kitaplarda da bu gibi şeyler okumuştum. Buraya gelip de etrafıma bakınca kitapların doğruyu söylediğini anladım. Gördüklerimden keyif aldım. Kendim için de istedim bunu. Hala da istiyorum. burada sizin soluduğunuz havayı solumak istiyorum. Kitap, tablo dolu, kısık sesle konuşulan, herkesin, hatta fikirlerin de saf olduğu havayı. Benim soluduğum havaya açgözlülük bulaşmış; ev kirası, geçim derdi, gürültü patırtı, kafayı çekmek, hepsi bundan ibaret. Annenizi öpmek için yanına gittiniz, bu zamana kadar gördüğüm en mükemmel şeydi bu. Hayatta çok şey gördüm, aynı evi paylaştığım insanlardan da fazlasını gördüm, hoşuma da gidiyo, ama fazlasını görmek isterim, başka şekilde görmeyi.
Sayfa 80
Ütopyavari bence
Beş, altı, sekiz, dokuz, yirmi milyonun bir arada yaşadığı dev kentler vardır dünyamızda. İşte Paris, Londra, Tokyo, Shangai, Washington, New York vb. İstanbul gibi, tarihten gelen toplumcu geleneklerin hâlâ var olduğu bir şehirde bile, insanlar yalnızdır. Düşünün bir kere, on milyon içinde insanlar yapayalnız. Caddelerde, otobüslerde, vapurlarda, trenlerde, sürüler halinde, omuz omuza binlerce, yüzbinlerce insanla yan yana yürüyorsunuz, yaşıyorsunuz ve buna rağmen içinizde dayanılmaz bir yalnızlık var. Hastasınız, paranız bitmiştir, arıyorsunuz, çocuğunuz trafik kazası geçirmiştir, eşiniz doğum yapacaktır, acil bir yardıma ihtiyacınız var veya içinizi birine dökmek istiyorsunuz, fakat bu yüzbinlerce, milyonlarca insan içinde aşina bir çehre, gülen bir yüz, sizi selamlayan bir çift göz, elinizden tutacak bir dost el yok. Ama yine de her yanınız, altınız üstünüz, sağınız solunuz, önünüz, arkanız sayısız insanla dolu ve birini, diyelim ki çevirip, -Afedersiniz, benim yardıma ihtiyacım var, diyecek olsanız adam size: -Özür dilerim işime geç kaldım, yahut: -Beni ne ilgilendirir? Veya: -Derdim başımdan aşkın, ya da: Yardım kurumlarına gidin, diye karşılık verecek. Öyle ki tanımadığınız bir adresi sorsanız ya da adam komşusu olduğu hâlde bilmeyecek, ya da cevabı karşılığında para isteyecektir. Açlığınızdan ölebilirsiniz. Bir trafik kazası olur, kimse size yardım edemez. Herkesin günü saatlere göre değil, dakikalara göre ayarlı, ilgililet, saatler sonra gelir sizi götürürler. Mesela Londra'da intihar eden bir genç kız kaldırımlar üstünde, belediye ilgilileri gelinceye kadar tam üç saat kalmış, diye gazeteler yazıyor.
Reklam
Demokrasi yoksa nasıl içilir?
"Dünyayı dolaş bak, göreceksin herkesin içki içişi ne kadar farklı" derdi Mensur kızına. Kendisi gemi makinisti olarak epey dolaşmıştı gençliğinde. "Demokrasi olan memlekette bir adam sarhoş oldu mu, 'Ah ne oldu benim güzel sevgilime?" diye ağlar. Demokrasi olmayan yerde ise, bir adam sarhoş oldu mu, 'Ah ne oldu benim güzel memleketime? diye ağlar."
ARZ-I HAL
Ben de günahkâr kullarındanım Allahım… Bir “Kulhuvallahi” bilirim dualardan, Bir de “Yarabbi şükür” demeyi doyunca. Bir kere oruç tutmam ramazan boyunca, Ama çekmediğim kalmadı sevdalardan. Ben de günahkâr kullarındanım Allahım!.. Benim gibi kulun çok dünyada, Allahım!.. Eğer bilmiyorsan işte, haberin olsun. Ekmek derdi, aşk derdi unutturdu
Sayfa 12 - Yapı kredi yayınlarıKitabı okudu
Diğer kitap düşkünleri gibi Ahmet Mithat Efendi de, kimseye emanet kitap vermezdi. Bu konuda bir taleple karşılaştığı zaman gülümser ve şöyle derdi:- Ben kütüphanemden dışarıya kitap vermem! Çünkü siz onu geri getirinceye kadar zihnim devamlı o kitapla meşgul olur. Ve benim başka işlerle uğraşmama imkân kalmaz. Eğer okumak istiyorsanız buyurun; kütüphanem emrinize âmâdedir. İstediğiniz kitabı çekip okuyun. Fakat alıp götürmemek şartıyla.. Tanıdıklarından birisi, Efendi’nin bu cevabından dolayı darılıp, “Demek bize bir kitabı bile emanet edemiyorsun?” şeklinde konuşunca da şunları söyler: - Hayır, bu konuda bana gücenmeye hakkınız yok. Çünkü ben size değil, bizzat kendime güvenemiyorum. Meselâ, herhangi bir kimse bana iade etmek üzere kıymetli bir kitap verse, ben o kitabı geri veremem. Buna elimin ve içimin bir türlü varmayacağına eminim. Ne yapayım, kitap konusunda böyleyim. Herkesin de benim kadar kitaba âşık olduğunu, kıymet verdiğini umduğum için ödünç vereceğim kitabın geri gelmemesinden korkuyorum. Dolayısıyla kitap vermeyişim, dostlarıma emniyetsizlikten değil, aksine onların kitap sevgilerine karşı duyduğum emniyetten ileri geliyor.*
"Uzun süren mutlu bir dostluk kurmak, uzun süren mutlu bir aşk kurmak kadar güçtür. Behice Boran, 'Herkesin aşk acıları vardır; benim dostluk acılarım oldu' derdi."
Sayfa 81
Reklam
379 öğeden 301 ile 310 arasındakiler gösteriliyor.