Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

irem,

irem,
@herzistschwer
yalnızken aynalarla konuşmak
7 okur puanı
Aralık 2019 tarihinde katıldı
benim duygusuz bir makine olduğumu mu sanıyorsunuz? bana can verecek ekmek lokmasının ağzımdan alınmasına, bana can verecek olan suyun kupamdan çalınmasına dayanabilir miyim? yoksul, silik, gösterişsiz ve ufak tefek olduğum için ruhsuz ve kalpsiz olduğumu mu düşünüyorsunuz?
Reklam
haklıydı, haklı olduğunu biliyordu ve korkusuzdu. eğer gerekirse doğru uğruna canını verir, kendine sadık kalır ve ruhunu satmazdı. ve bu gerçeğin içinde, ruhun beden üstündeki zaferi, sonsuzluk ve ölümsüzlük dışında bir kaynağı bulunmayan bir kesinlik ve fethedilmezlikle zamanın ve uzamın üstünde yükselen ruhun zincire vurulamaz, ahlaki görkemi ifadesini buluyordu.
Birleştiremiyorum içimdeki kopukluklarla dışımdaki bozuklukları; yazdıklarımsa, hep yanılsalarda n, yansılar

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ayırdedemiyorum içimdeki kıpırtılarla dışımdaki tangırtıları; yaptıklarımsa, hep yanılgılarda n, yangılgılar
kendimi suların cazibesine tutulmuş, gemilerde görüyor, bulutlarda süzüldüğümü hissediyor, batıyor, batıyordum...
Reklam
açlık iflahımı kesiyordu; ölmeyi, yok olmayı özledim, duygulandım, ağladım.
"ben seni yirmi yazdır bekliyorum; aylı gecelerde seslendim sana, sen üzgün olduğun zamanlar ben ağladım burda ve sen uykulara dalınca ben nefis rüyalar üfledim uykularına."
gönlümde tek bulut yoktu, tek rahatsızlık duygusu, düşüncelerimin eriştiği ölçüde, gerçekleşmemiş tek arzu veya heves yoktu. gözlerim açık yatıyor, benliğimden sıyrılmış bir halde, kendimden uzaklarda olmanın sefasını sürüyordum.
gemi leşlerinin yüzdüğü bulanık insanlık denizinde bembeyaz bir fenerdim ben.
ve karanlık çepçevre etrafımda pusudaydı; her taraf sessizdi, her şey sessiz. ama yukarda ebedi musiki, hava, asla susmayan uzak ve sessiz uğultu devam ediyordu. bu sonsuz, hasta mırıltıya uzun müddet kulak verdim; derken zihnim bulanmaya başladı; şüphesiz, üzerimde yuvarlanan, dünyaların senfonisiydi bu; bir şarkıya bağlamış yıldızlardı...
Reklam
bu gözlerin hiçbirinde kaygı yoktu, omuzların hiçbirinde yük. bu şen gönüllerde belki tek üzüntü, belki tek gizli kahır yoktu. ve ben genç ve çiçeği burnunda bu insanlarla yan yana yürüyordum, saadetin ne olduğunu çoktan unutmuş, içimde bu düşünceyi okşayıp, korkunç bir haksızlığa uğradığım sonucuna varıyordum.
her şeyi oluruna bırakıyor, kendimi o şen sabaha terk ediyor, mesut insanlar içinde ben de kaygısız, öne arkaya sallanıyordum. bulutsuz, berraktı gökyüzü, benim de gönlüm gölgesiz.
boyuna, hep aynı şekilde, şu son zamanlarda halim berbattı benim! sonunda, ellerim böyle boş, ortalarda kalışım ne garip! artık bir tarağım bile yoktu, dertlendim mi okuyacak bir kitabım bile yok.
ama burada bir hiçim ben. yüzüm yok. hepsi de kahverengi jarse elbiseler giymiş bu büyük topluluk kimliğimi çaldı benden.
adam yarı uykuda, yarı düşte, bir insanın canının ne kadar tatlı, vazgeçilmez olabileceğini, kimi insanların, belki de büyük bir insan çoğunluğunun canlarını vermemek için ne kadar alçalabileceklerini ilk olarak düşünüyordu. insan canı bu kadar alçalmaya değer miydi? ne pahasını olursa olsun insan yaşamını sürdürmeli miydi? sıtmalar, hastalıklar, zulümler, buyruklar, açlıklar, yoksulluklar insan soyunun yaşama direncini kıramamış, insanoğlu kıyımlardan, aşağılamalardan, sakatlıklardan, kırımlardan sonra bile yaşamını sürdürmüştü. bu korkunç güç, sonsuz direnç, bu yaşamak için katlanılan en aşağılık durumlar neydi, ne içindi?
bir insan ne kadar yürekliyse o kadar korkaktır. ya da bir insan ne kadar korkaksa o kadar yüreklidir. bunun böyle olduğunu bir insan ancak seksenine gelince anlar.
Reklam
"büyükannem bir keresinde bana tanrı'nın cennetteki babamız olduğunu söylemişti. baba, bildiğiniz anlamdaki baba demek. tanrı'nın, baba'ya benzemesini istemezdim. çünkü bazen baba'nın beni sevdiğini zannetmiyorum. ve eğer tanrı'ya büyükannem gibi inanırsam, tanrı'nın beni sevmesini isterim. ama büyükannem diyor ki, babam beni seviyormuş. ama eğer öyleyse bunu ben neden bilmiyorum?"
"bayan a, neden ben buraya her geldiğimde güzel bir gün oluyor?" "buraya her geldiğinde gün sana güzel görünüyor?" "evet. hava soğuk da olsa, yağmur da yağsa, buraya geldiğimde hep güzel bir gün oluyor."
"söylenecek çok şey var. ve söylenmeyecek de! bazı şeylerin söylenmemesi daha iyidir. ancak söylenmemiş şeyler bazen yük haline gelir."
...bunun bir açıklaması yoktur; bu çocuk reddedilmiş veya kabul görmemiş demenin, o çocuğun iç dünyasını anlamamıza hiçbir katkısı yoktur. bu terimler çoğu zaman bilgisizliğimize bir gerekçe olarak ileri sürdüğümüz etiketlerdir. klişelerden, hızlı ve hazır yorum ve açıklamalardan kaçınmak gerekir. hakikate yaklaşmak istiyorsak, davranışımızın nedenlerini anlamak için daha derine bakmalıyız.
pencereden gördüğümüz gece, dışarıdaki katı gerçekliğin çizgilerini muğlaklaştırır. karanlıkta hiçbir şey birbirinden kesin sınırlara ayrılmaz. siyah ve beyaz ortadan kalkar. kesin yargılara varamaz insan. gün ışığında insan tüm cevapları bildiğini ve her şeyi olduğu gibi görebildiğini zanneder. oysa gökyüzü karardığında, önyargılar yumuşar, suçlamalar çekilir ve duygular ortaya çıkar. alacakaranlıkta tüm kesinlikler belirsizlikle yer değiştirir. gece pek çok olasılığı içinde taşır. bir insanı değerlendirmek tüm sınırlarınızı zorlamanızı ve bakış açınızın geniş olmasını gerektirir. dışarıdan bakarak bir insanın ufkunun nereye kadar uzandığını ölçebilmenize imkan yoktur. anlama ve tanıma becerisi, kişisel deneyimle kazanılır. farklı görme biçimleri, sezgiler ve farkındalık, deneyimi zenginleştiren faktörlerdir. deneyim bize, dışımızdaki dünyanın, düşünce, tutum, duygu ve ihtiyaçlarımızın yansımasından başka bir şey olmadığını öğretir. bir başkasının neden belirli bir şekilde davrandığını tam olarak kavrayamasak da onun bir kişiliği ve kendine ait bir anlam dünyası olduğunu biliriz.
"iyilik seçilen bir şeydir. insan seçemediğinde insanlıktan çıkar."
Reklam
iyiliğin sebebini aradıkları yok, öyleyse niye tersini merak ediyorlar ki?
"ama seni uyarıyorum alexciğim, her zamanki gibi iyi bir dostun olarak uyarıyorum, bu çürümüş ve hasta toplumda seni kendinden kurtarmak isteyen tek insan olarak uyarıyorum."
"bu ne biçim dünya yahu? millet aya çıkıyor ve dünyanın çevresinde lamba görmüş tatarcık misali fırıl fırıl dönüyor ama yeryüzünde artık kanuna ve nizama aldıran yok."
Sayfa 13
"..seni seviyorum, çünkü bütün evren sana ulaşmam için işbirliği yaptı."
"insan sevdiği için sever. aşkın hiçbir gerekçesi yoktur."
yeryüzündeki herhangi bir şeyin, her şeyin yaşamını anlatabileceğini biliyordu. bir kitabın herhangi bir sayfasını açarak, birinin elini inceleyerek ya da kuşların uçuşuna bakarak, ya da kağıt falı açarak, ya da başka bir yöntemle, o an yaşamakta olduğumuz deneyimle bir ilişki kurabiliriz hepimiz. aslında nesneler kendiliğinden hiçbir şey açınlamaz; insanlar bu nesneleri gözlemleyerek evrenin ruhu'nu anlama yöntemini keşfedebilir.