Anadolu Toprağı
Senelerce sana hasret taşıyan Bir gönülle kollarına atılsam. Ben de, bir gün, kucağında yaşayan Bahtiyarlar arasına katılsam. Bu bakımsız, en kuytu bir bucağın Bence İrem Bağı gibi güzeldir. Bir yıkılmış evin, harâb ocağın,
ŞEHİT FIRAT YILMAZ ÇAKIROĞLU, dağ da bizim şehir de bizim, itaat edeceksiniz!
Tarih okurken tarih yazan bir yiğitti o. Tıpkı Muhammet İslam ağabeyim ve arkadaşları gibi. Önemli olan coğrafya değildi, önemli olan damarlarda dolaşan, tarih boyunca zincir vurulamamış bir aslanın heybetli gürleyişiydi. Onun adı gönlümün derinliklerinde kahraman bir abide olarak kalacaktı. O artık, gençlerin öğreneceği ilk isimdi, o Şehit Fırat Yılmaz Çakıroğlu'ydu.
Reklam
Parti'nin erişmeye başladığı ülkü, muazzam, dehşetengiz ve heybetli bir şeydi: ürkünç makineler ve korku salan silahlardan oluşan bir çelik ve beton dünyası; uygun adım yürüyen, hepsi aynı şeyleri düşünen ve aynı sloganları atan, durmadan çalışan, savaşan, zafer kazanan, zulmeden bir savaşçılar ve bağnazlar ulusu; hepsinin yüzü birbirine benzeyen üç yüz milyon insan.
Mazinoğullarından Hilal bin Eş'ar bin Halid, Emevi şairlerinden, cüsseli ve heybetli bir adamdı. Aşırı yemek yemesiyle meşhurdu. Kendisi der ki: Bir gün karnım acıktı. Bindiğim deveyi kestim ve yedim. Geri kalanını evime götürdüm. O gece eşimle birlikte olmak istediğimde bir türlü olamadım. Hanımım bana, "Sen bana nasıl yaklaşabilirsin, biliyorsun ki, aramızda bir deve yatıyor!" dedi. "Bu kadar yemek sana kaç gün yeter?" diye sordular. "Dört gün yeter" dedi.
Sayfa 558 - Büyüyenay Yayınları 2014 BaskısıKitabı okuyor
Gözlerim dolu dolu okudum...
Hz. Ali efendimizin savaş sırasında elindeki kalkan kırılır ve kale kapısını kendisine kalkan yapar. Ve savaş bitene kadar Hayber Kalesi fethedilene kadar kapıyı kendisine kalkan eder. Ali efendimiz işi bittikten sonra kapıyı yere atar ve o kapıyı yere attıktan sonra 7 kişinin kaldıramadığı söylenir. Bu kadar heybetli bir gücü Allah, Hz. Ali efendimize vermişken; Hz. Fatıma’nın tabutunu kaldıramamıştır ve yardım istemiştir. Sevgi, aşk tam olarak böyle bir şey. Dünyayı sırtına alabilirken, sevdiğinin tabutunu kaldıramaya gücün yetmez..
1.Hikâye: Hırs ve Açgözlülük
Farenin biri yıllar yılı kuru çerezler ve yaş yemişlerle dolu bir bakkal dükkânından nemalanır, semirip giderdi. Bakkal arada sırada fareyi görse de fazla Önemsemez, göz yumar, cezasını vermekte tembellik eder, garibandır, geçinip gitsin derdi. Hani demişler ya; garibanların alçak huyluları karınlarını doyurduktan sonra binlerce kötülüğe de kahraman kesilirler. Bu fare de bakkalın kesesini yırtmak, İçinde aktan kızıldan ne varsa yuvasına taşımak sevdasına düştü. Bakkal para lazım olduğu bir sırada elini keseye attı ama açların midesi, müflislerin cebi gibi boş buldu. "Mutlaka farenin işi bu!" dedi ve kediliğe soyunup pusu kurdu, onu yakaladı. Sonra da eski dostluğa ziyan eriştirmek istemiyormuş gibi ayağına bir yumak İp bağlayıp salıverdi. Niyeti fare deliğinin ne kadar uzakta veya derinde olduğunu anlamaktı. Sonra kazmaya başladı. Yuvaya geldiğinde ne görsün; bir sarraf dükkânı, yıllarca kazandığı akçeler, altınlar... Bakkal, sermayesine kavuşunca bir kedi edindi ve fareyi onun heybetli pençelerine teslim etti. Fare nankörlüğünün cezasını çekerken içinden şöyle geçiriyordu: "Bütün şer ve fitneler hırsım yüzünden başıma geldi. Kanaat etseydim nimet ve huzur içinde ömür sürecektim; yazıklar bana!”
Sayfa 9 - KapıKitabı okuyor
Reklam
"İşte Avrupalı gelir, Türk'ün ruhunu bu çöplükte arar ve hakkımızdaki korkunç hükümünü verir. Çünkü Avrupa'da bir demiryolu makasçısının bahçesi Fatih'in heybetli maneviyatın uyuduğu bu yerlerden daha temiz ve hoştur."
Hükümetler kendi büyük adamlarını halka heybetli göstermek için onların yalnız saç ve sakalıyla yetinmez. Çünkü sokakta, ak olsun sivah olsun, saçlı sakallı adam çoktur. Halkın gözleri, bunları çok görmekle artık doymuştur. Hem saçın, sakalın mutlaka erdem ve vatanseverlik belirtisi olamadığını da halk tecrübeyle öğrenmiştir.
400 syf.
1/10 puan verdi
11.yy da aşk başkadır
Kitap saçmalık abidesi -eğer günümüze göre düşünürsek- Erkek karakterimiz namı değer; güçlü, kudretli, heybetli, kadınlar onu görünce bayılıyor lakaplı, Rolfe. Kadın karakterimiz olan; Ceidre’ye kitabın ilk başında te*avüz etmeye kalkıyor. Bildiğiniz direkt selam sabah yok yani… nasılsın iyi misin demek de yok… Ve Rolfe kitabın ilerleyen yerlerin de, Orta Çağ’da pagan inanışı olan “ilk gece hakkı” bahanesi ile kadına te*avüz ediyor. Tabii bizim akıllı mı akıllı(!) beyni ile düşünme yetisini kaybetmiş Ceidremiz ise ne yapıyor dersiniz? A) Adamı öldürmeye çalışıyor. B) Gece uyurken adamı boğuyor. C) Adamı hadım ediyor. D) Adamı 31 yerinden bı*aklayıp atıyor. E) Hiçbiri Evet, doğru bildiğiniz. Cevabımız, hiçbiri olacaktı. Kadın, ADAMA AŞIK OLUYOR. Hajsjsjssjsj sinirim bozuldu ya adam senin hayatını mahvetmiş, adam seni obje olarak görüyor… bir de yetmiyor kadın adamdan hamile de kalıyor.. sanıyor ki, adama ilk çocuğunu verecek. Çok masum bir düşünce tabii bu. Meğer adamın 7 tane gayrı meşru çocuğu varmış hepsi de farklı kadından. Abimiz makineli tüfek gibi maşallah tövbe tövbe. Kitap midemi bulandırdı. Tabii yıl 1050 yani o dönemin orta çağında kadının değeri belli. Aşkın anlamı bu demek herhalde o dönemler de bilemiyorum. Ben tahammül edemedim. Okuduğum en kötü Historical Romence kitabı, açık ara hemde.
Gönülçelen
GönülçelenBrenda Joyce · Pegasus Yayınları · 2015247 okunma
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.