Sahile vurdu kalbim su yandı, kum da yandı,
Bir mum gibi eriyip aktı uykusuzluğum
Ölüme baş kaldıran dertli uykum da yandı
Yurdumdan mahrum edip dolaştırdın cem gibi
Ruhumla söndü alev sonra ruhum da yandı
Böylesi bir yangın görmedi Nemrut bile
Kaktüsün gölgesinde nazlı ahım da yandı
Ahımdır zannederdim en belalı kıvılcım
Kirpiğine dokunan kanlı ahım da yandı
Bir damla su ver bana ey çöl, bari sen küsme
Kalmadı hiçbir şeyim bak günahım da yandı
Yenilgiler bir tufan gibi çöktü üstüme
Ülkem yıkıldı heyhat, ordugahım da yandı.
Ve göğsünü doldurup söylemeye koyuldu:
Gözlerindeki o ilahi ışık yok mu, imana getiriyor beni...
Bir ışıltı görüyorum yıldızlar arasında.
Yeminler ediyorum, yoktur fezada bile böylesi seninkinden cilveli gözler...
Heyhat! Gel buluşsun gözlerimiz, hatırlayalım beraberce
Mehtabın altında filizlenen o bahtsız aşkı yine...
Bakayım tekrar, aşkın çilesini konuşmadan anlatan o gözlerine.
Galadriel Hanım, ilk kez konuşarak. Sesi berrak ve ahenkli, fakat olağan kadın seslerinden daha kalındı. "Gri Gandalf da Grup ile birlikte yola koyulmuştu, amma bu ülkenin sınırlarından girmedi. Şimdi bize onun nerede olduğunu söyleyiniz; çünkü onunla bir kez daha konuşmayı çok arzu ediyordum. Lâkin Lothlörien'in çitlerinin içine girmedikçe onu uzaktan gözleyemiyorum: Etrafında gri bir pus var; ayaklarının ve aklının yollan da gözümden gizlidir."
"Heyhat!" dedi Aragorn. "Gri Gandalf artık gölgelere düştü. Moria'da kaldı, çıkamadı."