Bir iki ay evvel okudugum Hamletin mezarlik sahnesini hatirladim,orada kralın soytarısı "Yorik"in kafatasını eline alan prensin sözlerini, bir musiki parçası gibi içimden mırıldandım: "Heyhat! Zavallı Yorik! Ben onu tanıdım Horatio. Soytarıların en neşelisiydi: Velût bir muhayyile. Bin defa beni kollarında gezdirdi; fakat şimdi manzarası hayalimi dehşetle nasıl dolduruyor! Kalbim nasıl..."
Heyhat bu eski paralı asker, bu incelikli insan sarrafı bir şeyi öğrenememiştir; zira kimse bunu öğrenemez: hayaletlerle savaşmayı... Kralın sarayında geçmişin hayaletinin intikamcı Erinyeler gibi dolaştığını aklına getirmemiştir; XVI. Louis'nin ve Marie Antoinette'in kanını taşıyan, büyük katliamdan kurtulan tek kişiyi, Angoulême düşesini...
Sayfa 256 - Can Yayınları
Reklam
Heyhat! İcat edildi bütün kalp ağrılarına deva sosyal güvenlik! Heyhat kabul edildi bütün talepleri tıraş sineklerinin. Bu bir devrimdir, sakın kımıldamayın. Sinekleri ayakları alçıda yaşamaya mahkum bırakmayın.
Bir Şehrin Ruhu
Bir şehre ruhunu veren bazan o mıntıkada kaynayan bir su, (titizlikle korunmalı, asla şehir suyuna katılmamalıdır bu sular. Heyhat, pek çok şehrimizde yaşanmıştır bu facia), bazan sadece o bölgede pişirilen bir yemek, oynanan bir oyun, bir yapı tarzı, bir davranış, bir mezar, bir tepe, bir ziyaretgah, bir mesiredir. Urfa'da Halilü'r-Rahman, Konya'da Mevlâna kadar Meram, Safranbolu'da evler, Erzurum'da Çifte Minare kadar eski çeşmelerden akan eski sulardır. Bir şehre ruhunu veren çocukların oyun oynarken söyledikleri türküler ve tekerlemelerdir. Esnafın müşteriyi karşılamasıdır. Topluca yaşanmış elemler, topluca yaşanmış kederlerdir. Bütün bu unsurlardan yoksun kalan şehir ruhunu kaybeder. Belki büyür, modernleşir, hatta azmanlaşabilir; ama ötekilerden bir farkı kalmaz, çekici bir yanı olmaz, içinde ikamet eden insanlara vereceği bir şeyi yoktur artık onun.
İslâm dünyasının Eski Yunan karşısındaki tavrı, mağrur bir tesamuh idi, Eski Yunan ve çağdaşı olan Avrupa karşısında. Ecdadımız, Avrupa'nın dini akaidi bahis konusu olunca son derece ihtiyatlıydı. Misyonerler, başlarını yalçın bir kayaya çarptılar: İslamiyet. Devir değişti. Batı'nın din-i batılları karşısında gösterdiğimiz
Sayfa 473 - İletişim yayınları 10.baskıKitabı okudu
Ey Aşk Heyhat!
Üftâde bir âşık vardı. Bir gece sevgilisi yanına geldi. Aşık heyecanla yerinden öyle fırladı ki yeninin çarpmasıyla mum sönüverdi. Sevgili otururken siteme başladı: "Beni görmeyi istemiyorsun zâhir, gelir gelmez mumu söndürdün." Aşık, mahcubiyetle içindekini dışa vurdu: "Güneş doğdu sandım da!"
Sayfa 93 - KapıKitabı okuyor
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.