Karanlıkta oturuyorsunuz… her taraf çok karanlık, sadece içinizde bir ışık var küçük bir ışık… ölmekle kalmayı düşündürtmeyecek olan o küçük ışık…Kapı çalıyor. Tanıdık vuruşlar, hiç yabancı değil… tekrar tekrar çalıyor… usulca kapıya yöneliyorsun. Aralıyorsun kapıyı.. arkana bakmadan yerine gidiyorsun.. her şey çok sessiz, çok karanlık , sadece o küçük ışık var... dibine geliyor.. sonra alıyorsun onu , o en parlak yerinene, kalbinin aydınlık kalmış o bahçesine.. koyuyorsun… çiçekler var.. çiçekler.. çiçekler aydınlığı sever… aydınlığı çiçekler kapmış … Ah blumen ! günler bir iki geçiyor.. başta sesler çok güzel geliyor, zaten her şey başta güzel!! Değil mi ?
Sonra zamanla bakıyorsun, bahçenin çiçekleri tek tek kurumaya başlıyor… sözler, kelimeler ağırlarına gidiyormuş..çiçeklerin gidiyor…taşıyamıyorlarmış.Farkın da değil, kurulan cümlelerin ne anlama geldiğinin farkında değil… Ah şayze!! en yapmaması gereken kişiye yapmış yapacagını..
Wörtersalat!! Afiyet olsun…
-Olsun demiş.. olsun … kurumuş çiçekler kitapların arasında çok güzel durur.. olsun..
Duymuş pitsch!! Duymuş bunuda
Başlamış kuru çiçekleri ayağıyla ezmeye.. -Gene olsun, yok yok ayağı takılmıştır.. hem hem tohum toprağa karışır dime ama..
O kadar onu orda tutmak istiyorki.. kokudan, renklerden son son ayraçtan da vazgeçmiş…
Biter mi ? Bitmez.. yediği salatın çıkışı var… fuşkilemiş oraları :)
-olsun gübre olur :) demiş demiş demiş..
Sonra popo sileceği “blume peçete” atmış onlarıda o bahçeye… anlıyıcagın..
çöplük!
Wörtersalat!!
Buchstabenmüll !!
Anlat şimdi bana.. bu çöplük! Nasıl hissetmeli ?