Çooook keyifli bir aşk romanıydı.7 puan verirken içimin yağları erimedi dersem yalan olur. Ama romanı bu denli keyifli kılan yan ultra keyifli (en azından benim açımdan) bir grup aşk romanının kırması olmasıydı ve özgünlük yoksunluğu da aldığım okuma keyfine rağmen puan kaybetmesine neden oldu. Önce romandan biraz bahsedelim: 20 yaşındaki kızımız Camryn özel ve ailevi hayatında yaşanan tatsız ve üzücü bir takım olayların ardından hayattan keyif almayı bırakmış, geleceğe dair herhangi bir beklenti ya da planı olmayan bir gençtir. Yaşadığı şehirde son dakikada yakın arkadaşıyla arasında geçen olayların ardından orada daha fazla tutunamayacağına karar verir ve hedefsiz bir şekilde kendisini yollarda bulur. Seyahat güzergahındaki bir aktarmada otobüsüne binen ve arka koltuğuna oturan Andrew adlı genç adam, hayata dair bütün bakış açısını değiştireceği gibi ruhunun kabuklarını da kat kat kırmasına sebep olur.
Evet, gelelim tanıdıklık hissi yarattığı romanlara: Tatlı bela-ayaklı bela, kusursuz kimya, aynı yıldızın altında parçacıkları ile azıcık grinin elli tonu ve gabriel serisi tadı bile vardı romanda. kötü bir birleşim miydi? Eğer yukarıda saydıklarımı okumamış olsaydım kesinlikle hayır. Orjinal mükemmel olmasa bile her daim kopyalarının tadından daha kalıcı bir iz bırakır geriye diye düşünenlerdenim. Bu romanda da bu vardı. Ama tam yaz dönemi romanıydı ve yine de okumak isteyenlere tavsiye etmeden geçemeyeceğim:)
Hiçliğin KıyısındaJ. A. Redmerski · Ephesus Yayınları · 20141,189 okunma
“Başka bir gezegene, oradaki kayaların yapısını incelemek için araç gönderebilecek kapasiteye sahip bu şizofrenik insanlık, milyonlarca insanın açlıktan ölmesini umursamayabiliyor. Mars’a gitmek, yanı başındaki komşuya gitmekten daha kolay görünüyor.” Demiş Jose Saramago 1998 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldıktan sonraki konuşmasında. Aslında
Kitap biter, ardından eskimiş ince karton kapak kapatılır. Bu neydi şimdi. Gerçek miydi? Gerçek olamayacak kadar olağanüstü müydü? Şu patlayan havai fişeklerin renklerini ben seçemiyorum da beynim birazcık lapamsı halde. Derin nefes al ve gözlerini yum.
Uyanırsın. Cart kırmızı, trafik ışığı. Ben Marla'nın yamuk sürülmüş rujuyum. Hiç bu kadar hiç olmamıştım hiçliğin içinde varların ardında kalan hiçlerin peşinde koşarken. Materyal olmayan bir taşa takıldı ayağım ve sendeledim. Tam dengemi kuracağım Tyler bir çerme taktı ki sıcak metal tadı bütün ağzıma yayıldı. Gözlerimi açtığımda tepemde sigarasını tüttürüyordu. ''Kalk ayağa ve şu lanet sabunları paketlemeye devam et!'' dedi Tyler Dunden.
Uyanırsın. Hızlandıkça bulanıklaşan mahşeri koridor. Ben Bob'ın terlemiş koltuk altlarıyım. Ensemden sağrı kemiğime kadar süzüldü ecel terleri. Sırılsıklamım ve tirtiyorum. Aşk mı yoksa var/hiç olmak arasında kalmanın verdiği korku mu bu?
Uyanırsın. Freni tutmayan SUV. Ben tamirci çocuğun makine yağlı ingiliz anahtarıyım. Nereye toslayacağımı, hangi civatayı sıkıp, gevşeteceğimi bilemiyorum. Cesedinin yakılmasında gerekli odunların parasını çıkartmak için dilenen yaşlı guru gibiyim.
Uyanırsın. Kaosun en sıcak ve yoğun noktası. Ben Parker-Morris Binası'nın inflak eden kolonlarıyım. Etrafımda orgazmı bana odaklayan setler var. Boğuluyorum kendi cerahatımda. Ölüm tatlı geliyor. Hiçlik korkutmuyor. Yaşamak için önce ölmek gerek. Ben bunu biliyorum. Çünkü Tyler bunu biliyor.
Hiç uyanmamışsındır.
“Tamam, ne isteyeceksin o zaman?”
“İçin rahat edecekse söyleyeyim. Bir şeyi reddetmek istersen bana ‘cehennemin dibine’ diyebilirsin, ama bunu yapmayacağını umuyorum, çünkü sana hayatın tadı nasıl çıkar göstermek istiyorum.”
Ne söylersen onu yapıyorum elimde değil verdiğin güle dokunmamak Gözlerin neredeyse bedenim orada oluşuyor yeniden Rüzgarların eğilip kulağıma fısıldadıkları oluyor söylediklerin Dilim tutuluyor sanki buruk bir yemiş tatmışçasına Sesiz bir başına yokolarak yeniden yaşıyorum yanında Hiçliğin tadına bakıyorum Varlığını biraz biraz duydukça Bedenim bedenine kapanıyor yavaşça Sırtında büyük sırmalı bir harmaniyle karşılıyorsun beni Bir bulut gelir hani kanatları yağmur rengidir Uzun yol yorgunudur sonra başka türlü Bir yüzdür gökyüzü Onu yaşıyorum yanında Kış sabahının açmış tüm çiçekleri elinde Elimde değil senin yanında ırmakların sesini dinlememek Birden bire allak bullak oluyorum gelişinle Kollarımdan uç veren zeytin dalları İpek bir sedire yatırıyorum duygularımı Seni ey yağmur kaçkını Sabah yeli tadı Sen güneşin ışık damlası ayışığı dansı Sen geceyarısı beyazı Kasırgada deniz denli tutkunu olduğum sen Yemişlerin zehir tadı Evrenim tuzum dağyelim Yaşamım Ve yanıbaşımda soluk alıp veren deniz gibi sen.