Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım Dokunduğun küçük bir nakiş da ben olsaydım Sana sırılsıklam bir bakiş da ben olsaydım Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım Senin için görülen bir düş de ben olsaydım Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım....
Mustazaflar : Tâğût(zalimler) ile mücadele edemiyorlarsa, onların dinine girmemeli/ asimile olmamalı, bilakis başka yerde hicret etmelidirler ..
Reklam
Tövbekâr ol gönül tarikten çıkma Şeytandan şefâat şifadâr olmaz İyilik eyle sakın bir gönül yıkma Görüşme kötüyle onda âr olmaz Seyreyle dünyânın kalmakâlını Gözlerim kâmilin pür kemâlini Düşürme üstüne el vebâlini
Esrik bir derviş olsam bürünürdüm abaya, Sevdama hicret eder, uğramazdım obaya...
Yanlış Kapı
Dördüncü Ordu kumandanı: - hicret eden Ermenileri bana bırakınız, Suriye içlerinde oturtacağım, diyordu. O, Suriye'de, Ermenilerin zararlı olacağı fikrinde değildi. Dördüncü Ordu'nun esas düşüncesi şu idi: zararlı Ermeni külliyetlerini, zararsız Ermeni cüz'iyetleri haline getirmek! Suriye içlerine dağıtılacak Ermenilerin koyu araplığa karşı bir teminat olmak ihtimali de vardı....... Hatta Ermenilere toprak ve ev vermek şartıyla Müslüman etmek için bir heyet bile yapılmıştı. Bu heyet bir defa benim odamda toplandı. Fakat çabuk gevşedi. Cemal Paşa'nın bu koruyucu politikasına, tabii Müslüman etmek müstesna, Halide hanım pek taraftardı. Bahaettin Şakir ve arkadaşları ise Cemal paşayı suçlandırmakta idiler. Nerede isyan olursa, Zeytin, Bahçe ve Urfa'da olduğu gibi, şiddetle tenkil edilmiş, fakat tehcir kervanlarına taarruz ettirilmemişti. Adana yolunda kafilelere hücum eden birkaç kişi idam bile edildiler.
Sayfa 75 - Pozitif yayınları/2004
Reklam
Hz. Peygamber (s.a.v) muhaciri şöyle tanımlamıştır: Muhacir Allah'ın yasakladığı şeyleri terk eden kişidir. Bu bakış açısından hicret, kalpte gerçekleşen bir göçtür. Kötülüklerden iyiliğe, nefsin arzularından, kölelikten özgürlüğe ve Allah'a kulluğa göç.
Goethe için de Hafız için de dünya bir "ağlama ve sızlanma yeri" değildir. Hal böyle olmakla beraber Müslüman şairle mukayese kesinlikle burada son bulmamaktadır. Goethe kendi şiiri için sadece İncil'den beslenmez, bilakis idolü Hafız gibi Kur'an'dan da istifade eder. Hakikaten de Goethe hatta bir adım daha ileri gider: Doğu Batı Divanı'nın büyük girizgah şiirine o, -ki Şarkılar Kitabı'nın başında takdim etmektedir- Hegire (Hicret) başlığını vermekte ve bu şekilde Peygamberin Hicret'ine işaret etmektedir. Kendisi de bu misali takip etmektedir. Hz. Muhammed'in 622 yılında Mekke'den Medine'ye hicreti, bilindiği üzere İslam takviminin başlangıcını teşkil eder. Hicret şiirinin ilk kıtasında Doğu Batı Divanı'nın şairi, "pederşahilerin havasını teneffüs etmek" için "saf Doğu"ya "hicret eder".
Baktığımız her ufkun öte yanına hasret; Bir ömür sürüyoruz; nereye varsak hicret.
Cahit Zarifoğlu
Cahit Zarifoğlu
Sevgiliye çıkan yollarda kişiye kendinden bile hicret gerekir...
Reklam
Hicret ayrılmaktır mal ile candan Allaha dönmektir tüm dünyalıklardan... youtu.be/KQx5h7jJfbY?si=...
"Pederşahilerin havasını solumak istersen Şu tertemiz Doğu'ya hicret et." Burada olduğu gibi orada da zamanın kargaşasından kaçışa çağırılmaktadır; ancak bu, hayatın aksiliklerinden korkakça kaçıp sıvışmak anlamında anlaşıl mamalıdır, bilakis bunların fevkine yükselmek, daha açık bir ifadeyle Allah'ın kudretini ve dünyanın enginliğini hatırlamak üzere, orada peygambere burada "muganni"ye yönelen ulvi sesin çağrısını duymaktır. Eğer Goethe eserlerinde mükerreren işlediği hicret yahut kaçış temasına pozitif bir değer veriyorsa, bunu yine sevgili filozofu Spinoza'nın öğretisine bağlamaktadır; tıpkı Momme Mommsen'ın vurguladığı gibi (a.a. O., s. 273 f.): Şairin hicret için dikkat çekici bu pozitif tavrıyla ilgili burada şunu zikretmeli ki, Spinoza'nın Etik'inde bir Fuga yani kaçış, hicret bulunmaktadır; bu hicret kazanca dönüşür ki bu, felsefe tarihinde belki yegâne bir olay olarak orada mevcuttur: "Hür insanın fazileti hem tehlikelerden kaçınırken hem de onları aşarken kendini göstermektedir." (Ethik, IV. Teil, 69. Lehrsatz)
🔺 TESBİHATI PARMAKLARLA YAPINIZ , ÇÜNKÜ  SÜNNETTİR 🔺 💎Ümmete örnek olan Rasulumuz sallallahu aleyhi ve sellem tesbihatı parmaklarla yapmış ve yapılmasını emretmiştir;  Nitekim   ~ Yüseyre (r.anha)’dan rivâyet edilmiştir. Yüseyre hicret eden kadınlardan idi dedi ki: Rasûlullah ﷺ  bize şöyle buyurdu: “Tesbih, tehlil ve takdisi elden bırakmayınız
Hicret, Allah’ın istemediği hayatı terk; istediği hayatı yaşama arayışıdır.
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.