İslam Tarihinde Kölelik
Kölelik, İslâm hukukunda hukukî ehliyeti tahdid eden hallerden biri olarak kabul edilmiştir. İslâm hukuku ilk defa kölenin insan olduğunu ve Allah huzurunda bütün insanların eşitliği prensibini getirmiştir. Dolayısıyla kölelere fena muamelede bulunmak yasaklanmış; efendiye kölesine kendi yediğinden yedirme, ayrıca elbise ve mesken ihtiyacını
3.cilt
596. Nâfi’den rivayet edildiğine göre: Ömer İbnü’l-Hattâb radıyallâhu anh ilk hicret eden sahâbîlere dörder bin, oğlu Abdullah’a da üç bin beş yüz dirhem maaş bağlamıştı. Hz. Ömer’e: - Oğlun da ilk hicret edenlerden biridir. Onun hakkını niçin kıstın? diye sordular. Hz. Ömer şunları söyledi: - Oğlum babasıyla birlikte hicret etti. Bu sebeple
Reklam
Bu öyle bir bağdı ki, bu bağ ile birbirlerine bağlanan kardeşler, birbirlerini sevdiler. Bu lafta kalan bir sevgi değildi. Bu sevgi ile müminler, kendilerinden önce kardeşlerini düşünür hale geldiler. Kur'an-ı Kerim onların bu güzel davranışlarını kıyamete kadar gelecek insanlara örnek olmak üzere dile getirdi: "Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine'ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir." (Haşr, 9)
Haşr
‌ مَٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰى فَلِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْاَغْنِيَٓاءِ مِنْكُمْۜ وَمَٓا اٰتٰيكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰيكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُواۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ
Haşr
‌ مَٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰى فَلِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْاَغْنِيَٓاءِ مِنْكُمْۜ وَمَٓا اٰتٰيكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰيكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُواۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ
Tevbe
‌ اَلَا تُقَاتِلُونَ قَوْماً نَكَثُٓوا اَيْمَانَهُمْ وَهَمُّوا بِاِخْرَاجِ الرَّسُولِ وَهُمْ بَدَؤُ۫كُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍۜ اَتَخْشَوْنَهُمْۚ فَاللّٰهُ اَحَقُّ اَنْ تَخْشَوْهُ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ Yeminlerini bozan, peygamberi yurdundan çıkarmaya kalkışan ve üstelik size tecavüzü ilk defa kendileri başlatan bir kavimle savaşmaz mısınız? Yoksa
Reklam
Tevbe
‌ اَلَا تُقَاتِلُونَ قَوْماً نَكَثُٓوا اَيْمَانَهُمْ وَهَمُّوا بِاِخْرَاجِ الرَّسُولِ وَهُمْ بَدَؤُ۫كُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍۜ اَتَخْشَوْنَهُمْۚ فَاللّٰهُ اَحَقُّ اَنْ تَخْشَوْهُ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ Yeminlerini bozan, peygamberi yurdundan çıkarmaya kalkışan ve üstelik size tecavüzü ilk defa kendileri başlatan bir kavimle savaşmaz mısınız? Yoksa
Hicret, bir kaçış ya da bir seyahat değildir. Başka bir yurt edinme veya bir eşyânın nakledilmesi de değildir. Hicret sadece bir tercihtir; Ya dünyevîleşerek, beşerî saltanatta köleliği Ya da Allah'a kullukta hürriyeti tercih!..
“Allah yolunda hicret eden kimse yeryüzünde gidecek birçok uygun yer ve imkân bulacaktır. Kim Allah ve resûlü uğrunda hicret ederek yurdundan çıkar da sonra ölüm onu yolda yakalarsa artık onun mükâfatını vermek Allah’a aittir; Allah daima günahları örtmektedir, engin rahmet sahibidir.” (Nisâ, 4/100) Mesaj: 106. Allah, dini yaşama niyetiyle hicreti tercih edenleri daha iyi imkânlara kavuşturur. 107. Hayırlı bir işe başlayan kişi, amelini tamamlayamasa bile, sevap kazanır.
Abdullah'ın oğlu Muhammed (sas) faizcilik, tefecilik ve ayrımcılığa karşı olmasaydı Mekkelilerin haniflere gösterdikleri hoşgörü ve toleransın fazlasına sahip olacak Kâbe’de rahatça Kur'an okuyup namaz kılabilecekti. Abdullah'ın oğlu Muhammed (sas) 'iman edersem bana ne var' diyen muhafaza-kâr amcasına atama, terfi ve ihalelerde önemli rantlar vaat etseydi, Mekke'nin en güzel kadınları ile evlenecek, sayılı zenginlerinden olacaktı. Abdullah'ın oğlu Muhammed (sas) sömürü sitemine karşı çıkıp 'köleleriniz kardeşlerinizdir, yediğinizden yedirin giydiğinizden giydirin' demeseydi Darun Nedve'de oy çokluğu ile Mekke lideri seçilecek, hicret etmeye gerek kalmadan 'Mekke şeriat devletini' kuruverecekti. O (sas) muhafaza-kârlaşmayı değil Medineleşmeyi tercih etti. Çünkü Medine adalettir, İslam'ın devleti adalettir.
Reklam
Muhacir-Ensar Kardeşliği
Rabbimiz Medinelileri Zikr-i Hakim'de şöyle tasvir eder: "Önceden Medine'yi yurt edinmis, îmanı gönüllerine yerleştirmiş olan kimseler, hicret edip kendilerine gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde herhangi bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri muhtaç durumda olsalar bile, onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa eren kimselerdir." (Haşr, 9) Böylece gerçekten hak ettikleri; yardımcı, yardım kucağını açan mânâsına gelen "el- Ensår" lakabını almışlardı. Artık onlardan her biri kıyamete kadar "el-Ensâri" olarak anılacaktı. Bakınız Allah Rasûlü (sav) ne buyuruyor: "Eğer Ensar bir vadi veya dağ arasına yönelse ben de onların gittiği vadiden. giderdim. Eğer Hicret olmasaydı, ben de Ensardan bir fert olurdum." Enes'ten nakledilen bir hadiste de Ensar'a hitaben; "Siz en sevdiğim insanlardansınız" buyuruyor ve bunu üç kere tekrar ediyordu.
Sayfa 148Kitabı okudu
Sevgili Peygamberimiz, Yüce Allah"tan hicret iznini aldığı günün öğlen vakitlerinde Hz. Ebû Bekir"in yanına gitti. Birlikte Medine"ye doğru yola çıktıklarında, onların evlerinde olmadıklarını fark eden müşrikler her tarafta onları aramaya başlamışlardı. Allah Resûlü, yolculuktan haberdar olmamaları için gece yolculuğunu tercih etmişti. Yine takip edilmemek ve müşrikleri şaşırtmak amacıyla da Hz. Peygamber (sav) ve yol arkadaşı Medine tarafına değil tam aksi yöndeki Sevr Dağı tarafına yönelmişlerdi. İki yol arkadaşı oradaki bir mağarada birkaç gün saklandılar. Buna rağmen kâfirler onların izini bulup mağaranın önüne gelip dayandılar. Acaba başvurdukları tedbir bir fayda vermemiş miydi? Yol arkadaşı çok endişeliydi. Çünkü müşriklerden bir grup üst üste binmiş kayalardan oluşan bu mağaranın üzerinde gezinip durduğu esnada Hz. Ebû Bekir, onların ayaklarını görmüş ve endişesini, “Onlardan birisi ayaklarının dibine bakacak olsa kesin bizi görür.” sözüyle dile getirmişti. Bunun üzerine Allah"a karşı her an tam bir güven ve tevekkül içinde olan Hz. Peygamber (sav), “Üçüncüsü Allah olan iki kişiye sen ne (olacağını) zannediyorsun?” diyerek onu teselli etmiş ve Allah"ın kendilerini koruyacağına olan güvenini ve tevekkülünü göstermiştir.Arkadaşını, Üzülme! Çünkü Allah bizimle beraber. sözleriyle teskin etmiş, Allah onun üzerine bir güven ve huzur indirmiş ve görünmez ordularıyla onları desteklemişti.Böylece Peygamberimiz gerçek tevekkülün nasıl olması gerektiğini bize öğretmişti. Çünkü onun hicreti, başlı başına bir tevekkül örnekliği teşkil etmekteydi.
Sayfa 309Kitabı okudu
"Onlardan (Muhacirlerden) önce o yurda yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar (Ensar), hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile, onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir."
(Haşr Sûresi, 9)Kitabı okudu
Mesele; insanların hatasıyla, kusuruyla, günahıyla uğraşıp başkalarında kusur bularak kendi kendimize bahane üretmek değildir. Bu iş bizim işimiz değil Allah’ın işidir; çünkü kullarını hesaba çekecek olan odur. Allah “aranızda hüküm verecek olan benim." Siz başkalarını bırakın, hakkınızdaki hükmü vermek bana aittir. Huzuruma geldiğinizde
136 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.