"De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin." (Âl-i İmrân suresi, 3/31) buyurmuştur. Onun ümmeti, ona uyandır. Ona uyan da dünyadan yüz çevirip âhirete yönelendir. Çünkü Resûl-i Ekrem (s.a.v.) ancak Allah'a ve âhiret gününe dâvet etmiş ve dünya zevklerinden men etmiştir. İnsan dünyadan yüz çevirip âhirete yöneldiği nispette ona uymuş ve ona uyduğu nispette de ona ümmet olmuş olur. Dünyaya yöneldiği nispette de onun yolundan çıkmış ve ona uymaktan i'râz etmiş olur da Allahu Teâlâ'nin:
"Artık kim haddi aşarak küfretmiş, dünya hayatını tercih eylemişse, işte muhakkak ki o alevli ateş onun varacağı yerin tâ kendisidir." (Nâziât suresi, 79/37-39) buyurduklarından olur.
Aslında biz insanlar hep iki yol arasındayızdır. Ya Allah'ı, resûlünü ve ahiret hayatının güzelliklerini tercih ederiz, ya dünya hayatını ve nimetlerini.
.
•Davet yoluna çıkacak olan bir davetçi her türlü tehlikeyi ve zorluğu göze alarak bu işe girişmelidir. Aksi takdirde kısa bir süre sonra bütün enerjisini kaybedip rahatı tercih edebilir.
•Bir davetçi lüks ve konfora asla teslim olmaz. Çünkü konformist bir Müslüman davetin zorlu ve çileli sürecine katlanması mümkün değildir.
•Davetçi için sade yaşamak bir zorunluluk değil bir tercihtir. Çünkü o "Dünya onların ahiret bizim olsun" diye buyuran bir Peygamberin (sallallahu aleyhi vesselem) davasını anlatmaktadır.