Hicret Akın

Hicret Akın
@hicret7272
Yürek kıymetlidir. *****Başkan Isaac Netero
Para kazandığını görenler, onun için "tüccar" dediler. Parasını yoksullara dağıttığını görenler, "hırslı" dediler. Şan ve şerefi reddettiğini görenler, maceracı olmakla suçladılar. Yapılan çağrıları reddedince de kaba olarak tanımladılar.
Reklam
Konuşmaya ne lüzum vardı? Bütün güzel laflardan ve hoş insanlardan sıkılan bu mahlukları, birbirlerinin sessiz mevcudiyeti, yorgunluk verecek kadar doyuruyordu.
Çünkü yaşarsam, kalbimde cehennemler kaynarken, vicdanımda mahşerler çarpışırken yine ben bir küçük kuş gibi, sakin ve sakit onun arkasından gideceğim.

Reader Follow Recommendations

See All
Güçlülüğü ve kararlılığıyla pek çok kişiyi etkilemiş olabilirdi Veronika, ama neye yaramıştı bu? Boşlukta kalakalmıştı. Yapayalnız. Villete' te. Ölümün bekleme odasında.
İnsanlar neden cebir gibi, geometri ve daha bir yığın yararsız bilgi gibi şeyler öğrenmeye zorlarlardı?
Reklam
Müzik adamın uzak dünyasına, aydan bile ötelerde sakladığı dünyasına bile ulaşabiliyordu; müzik mucizeler yaratabilirdi.
...en büyük mutluluk da bir başka insanı mutlu etmektir.
Bizler, biz basit insanlar hiçbir şey değiliz; ama bizi kendi çıkarlarına dahil etmek ve silahlarına yem olarak kullanmak istiyorlar.
Bizler biliyoruz Yüce Tanrım, ömrümüzün sonbaharı çok yakınındadır ilkbaharının, yazı ise hiç uzun değildir; bu nedenle böyle bir sabırsızlık çalkalanır kanımızda, bu nedenle büyük bir açlıkla uzanır elimiz sevdiğimizi almaya ve fani şeylere bile hemen sevinmeye; zaman geçtikçe yaşlanırken, beklemeyi nasıl öğrenelim, bir gecede ölüp giderken nasıl sabredelim, zaman sönmeyen ateşiyle peşimizdeyken nasıl yanmayalım, ölüm arkamızdan koşarken nasıl acele etmeyelim?
Tam tersi sanılır ama zaten hayatta normal olan huzursuzluk durumudur, huzur ise çok ender yakalanan geçici anlardandır olsa olsa.
Reklam
kendimizi hayvanlardan ve bitkilerden üstün görmemiz büyük bir aldatmaca, insanlık diye yücelttiğimiz şey aslında ne kadar aşağılayıcı bir kavram diye düşündüm.
Başka bir hayatın mümkün olduğunu hatırlatan bu simge, daha fazla umutsuzluğa düşmelerinden, daha fazla acı çekmelerinden başka bir işe yaramıyordu. Çünkü o özel uçağına binerek pırıltılı hayatına uçarken, mülteciler çadırdaki sobadan zehirlenen çocuklarını çamurlu toprağa gömmeye devam ediyorlardı.
Ona dedim ki: "Gece ve gündüz birbirinin yardımcısıdır Hünkarım, onlar birbirine zıt değildir. Göster bakalım dünyada hangi şey kötüdür ki onda iyilik olmasın ve hangi şey iyidir ki onda kötülük bulunmasın? Mesela biri bir kimseyi öldürmek istediği zaman daha başka birtakım kötü işlerle meşgul olursa, dökmek istediği kan dökülmez. Bu işler ne kadar kötü iseler de ölümü önlediği için iyi sayılırlar. Kötülük ve iyilik bir tek şeydir, parçalanamaz. İyilik, kötülükten ayrı değildir. "Bu yüzden sizin içinizde de sadece kötülük isteyen bir hayvan bulunamaz."
Çünkü Efendimiz ölen adamları seviyordu. Yaşamaktan daha güzel, daha kutsal bir iş yaptıklarına inanıyor, gerçi öldükten sonra ilgisiz kalıyor, ama ölüm anını büyük bir iştahla yutuyordu.
Hem kimse sonsuza dek hüküm sürmemişti ki canım. Bu dünya kurdun kuşun dilinden bilir Hazreti Süleyman'a, Mısırın firavununa, İskender-i Zülkarneyn'e, Harun Reşid'e bile kalmamıştı. Bizimkine mi kalacaktı!
Hepimiz deli doğarız. Bazılarımız hep öyle kalır.
Reklam
Kesin olan şu ki zaman olduğundan uzun geçer, türlü türlü şeyler yaşamak zorunda oluruz. İlk bakışta mantıklı görünen ama zamanla monotonlaşan oyunlar yaparız. Böylece kendimizi ve aklımızı koruruz. Zaten aklımız koyu gecelerin karanlıkların da dolaşmaz mı hep?
"Kendimi düşmanlarla, sağcı, solcu, dinci, modernci gibi zorluklarla tanımlamada kendim olmak istediğim için insan içine çıkmadan şiir yazıyorum."
"Eğer kendini zengin hissetmesi için beş yüz bin dönüm toprağa gerek duyuyorsa, bu onun ruhunun korkunç yoksul olduğunu gösterir. Eğer bir insanın ruhu yoksulsa, beş yüz bin dönüm bile onu zengin yapmaz."
Tv izlemek, sosyal medyada boş boş gezinmek, saatlerce bilgisayar oyunu oynamak, alışveriş yapmak, börek yemek anlık haz verebilir ama bunlar pasif deneyimlerdir. Verdikleri haz dondurma hızında erir.
Haklı olarak cezalandırıldığımı kabul ediyorum. Peki bu masumların suçu ne? Ne önemi var! Onurları lekeleniyor, felakete sürükleniyorlar: Bunun adı adalet.
Nasıl? Güneş, ilkbahar, çiçekle dolu tarlalar, sabah uyanan kuşlar, bulutlar, ağaçlar, özgürlük, hayat, bunlar artık benim değil mi?
Reklam
Aslına bakarsan hâlâ anlayamadığım şey, insanın tehlikesini bilerek bir suçu işledikten sonra itiraf etme cesaretini bulamayışıdır. İtirafı engelleyen bu basit korkuyu her türlü suçtan daha zavallıca buluyorum
Korku cezadan çok daha beterdir,çünkü ceza bellidir,ağır da olsa, hafif de, hiçbir zaman belirsizliğin dehşeti kadar kötü değildir.
Onlara pastayı ,şarkıları ,armağanları ve her yıl bir adet artan mumları anlattım."Bunu neden yapıyorsunuz?" diye sordular ."Bizler için kutlama özel bir durumu dile getirir . Yaşlanmanın neyi özel anlayamadık,bunu sağlamak için bir çaba göstermeyiz ki! Bu kendiliğinden olur." "Peki," dedim ben de, "sizler neyi kutlarsınız?" "Daha mükemmel olmayı. Bizler eğer geçen yıla oranla daha iyi, daha bilge olmuşsak , bunu kutlarız. Bunu da ancak sen kendin bilebilirsin ve kutlama partisinin ne zaman yapılabileceğini sen söylersin." İşte, diye düşündüm, anımsamam gereken bir şey daha!
Gerçekler, ne yaparsanız yapın gizlenemezdi. Araştırıp kovuşturarak ortaya çıkarılabilir, işkence yaparak sizden sökülüp alınabilirdi. Ama amacınız hayatta kalmak değil de insan kalmaksa , sonuçta ne fark eder ki? Duygularınızı değiştirmeleri olanaksızdı ; siz kendiniz bile değiştiremezdiniz duygularınızı , isteseniz bile. Yaptığınız , söylediğiniz ya da düşündüğünüz her şeyi en küçük ayrıntısına kadar açığa çıkarabilirlerdi ; ama nasıl işlediğini sizin bile bilmediğiniz ,yüreğinizin içi sırrını korurdu.
Günün birinde ,diğer günlerden farksız bir günde, o dilsiz oldu... günün birinde de ben kör oldum . Günün birinde sağır olacağız .Günün birinde doğduk ,günün birinde öleceğiz. Aynı gün... Aynı an... size yetmiyor mu bu kadarını bilmek ? Bir ayağımız çukurda dünyaya getirirler bizi... Güneş bir an parıldar...sonra yine gecedir
Kasabada yaşamak boğucu ve sıkıcıdır; yüksek ideallerden yoksun olan toplum zorbalıkla ,kaba bir sefahatle ve ikiyüzlülükle çeşitlendirilmiş cansız ,anlamsız bir yaşam sürdürmektedir . Namuslular kıt kanaat geçinirken namussuzların karnı tok sırtı pektir . Okullara, dürüst yönetimi olan yerel bir gazeteye, tiyatroya,edebi toplantılara,entelektüellerin birlik olmasına ihtiyaç vardır.
Reklam
Bakış açısı
insan dünyaya hangi bakış açısıyla bakarsa dünyayı o bakış açısının gerektirdiği gibi görür
Sayfa 145 - yakamoz