Kâdehte hafif bir şarapsın
Görünüşte, kızıl ve zârif
Yudumladıkça seni
Kazan kaynatıyorum içimde
ve yana yana bitiriyorum seni...
Ellerin, gözlerin cinayete karışmış
Kulağının arkasında şebboy çiçeği
Yüzünde kan lekeleri
Gönlüm saç tellerinden geçmiş. Cehennem kırmızısı lambalar
Ben sana karışmışım
Ben sana kanmışım
O kalabalıkta...
genciz
mermi gibiyiz
öfkeliyiz
yakarız da
yıkarız da
ve yaparız da
epeydir de sevdâlıyız
ve en sonunda kırgınız
ve en sonunda
arşınlayarak hayatı
ölürüz de.
umut olalım yeter ki
umut biz olalım.
yoksa
ölüm biz oluruz
kardeşim...
sana ulaşabilmek
ne imkansız,
ve mümkün.
öncelikle senin hüclerinde sanık.
ben, sonra, kendi hücrelerimde tanık. baharlar diyorum, baharlar... dengesizleşiyor mevsimler..
sana ulaşabilmek
ne imkansız,
ve mümkün...
sen güzeşte kaldın
ben yarına kaygılı
tevekkeli yaşıyorum zaten
yani, o günlerdir
mâruf her şeyden uzaklaştım
meyûs oldum, büyüdüm kızım.
defâten vurulmuşum belki
ferasetime güvenemiyorum
gözlerin râna
ben gözlerinin düşmanı
sen yabancıyla mütenasip
ben kendi kafamda meçhul...
bir nedeni var
koynunda ki fiyonkun güzelliği
boğazına her gece sapladığın şiirler
ince bileklerine taktığın papatyalar
bir nedeni var
siktir et şiiri, kafiyeyi falan
omzunu omzuma yasla
uzun yolculuğa çıkıyoruz
sırtımızda kilolarca vebal
omzunu omzuma yasla
damarlarıma dirhem dirhem kazıdığım
yalan yanlış argümanlar ve dereler boyu akıp giden yalnızlığım ile kucaklar dolusu nefret ediyorum senden..
kana bulanmış fayanslar boyunca
oluk oluk siliyorum seni içimden
ve usul usul ölüyorum ellerinde...
en alt çekmecemde ölümler saklıyorum
kitaplarımın arasında kesici malzemeler
gözlerimden çıkıp, saatimin kadranına kadar bulaşan pas
akrep ve yelkovanın arasında
sallanarak
zamanı ağırlaştırıyorum
geceyi içerek her gün
gündüze artakalıyorum...
bertaraf edilmiş arzuların ardından
sarmak bir kadını gözlerinden tütün gibi cehennem ateşiyle yakmak saçlarından
ve üflemek dudaklarına..
tanrı’ya inanır gibi tevekkül etmek ellerine... zamanı ağırlaştıran esansın kimyasında kaybolup gitmek,
ardından uyanmak rüyadan...
işte sanrı!
süregelen alışkanlıkların getirdiği felaketler ve ciddi bağımlılıklarla birlikte gelen, artçı sarsıntılarla ve yıkıcı anlarla diz çöküyorum önünde. saat oldukça genç ve hava oldukça ağır.. günlerdir uykusuzum ellerinde.. ve senin ellerin semaya bakıyor ne hikmetse...
her gün yeni bir başlangıç
her başlangıç muhtemel bir son
her son bir kaybediş
her kaybediş zafere bir adım yaklaşmaktır oysa...
sıvası dökülmüş tahta kapılı evlerde
güzel bir gelecekten bahsettik.
şarkılar söyledik
iki üç parça bir şey konuştuk.
biz güzelliğin beşiğinde sallanacağımızı biliyoruz. her zaman bir adım öndeyiz. dayanağımız
sevgi, saygı ve sadâkat
anlaşılamamak bir intiharın provasıdır
biz küstürdük bütün cümleleri
anlamı hafifleştirdiler
öyle bir saate kanar olmuşuz
ne ayıp..
oysa bir devinim lazım zamanda
insan bazen zamana yetişemeyen
bir geç kalan
cümleler çocuk şimdi
öyle kırgın ve paramparça
elini ver çocuk...
dilinin altında yuvarladığın ölü banknotlar hani..
senin gözlerin tek başına dekolte
üzerine çarşaf gibi serilmiş bulutlar
gözlerinde yalnızlık kreasyonlu bir hüzün
ve senin kafan öyle bulanık bu akşam üstü...