Filmlerde bile iyi, kötüleşmeden kötünün hakkından gelemez. Yeminini bozar ve kavgaya girer. Oysa kavga kötünün mesleğidir asıl. Biz "iyi" seyirciler perdedeki iyi adamımız kan döktükçe rahatlarız. Ve iyi kötüyü yendi diye seviniriz. Oysa artık hepimiz kötüyüzdür filmin sonunda.
Sizi tanıyabilir miyiz ?
Aslında tanıyamazsınız! Çünkü bir insanı tanımak çok zordur ve zaman isteyen bir süreçtir. Otuz yıl evli kalıp birbirini hala tanımayan insanlar vardır. Bu yüzden siz yüzünü görmediğiniz, sesini bile yarım yamalak duyduğunuz bir insanı tanıyamazsınız, olsa olsa
ismini öğrenebilirsiniz…
Elbet bir gün bir yolun olmadık bir noktasında yakalar insanı şehirlerarası bir hüzün. Çünkü siz zaten ayrılık makamında bir yolculuğa çıkmışsınızdır. Sevdiklerinize ulaşmak için ayrılmışsınızdır sevdiklerinizden. Yol sizin en sevdiğinizdir artık. Yol sizi en acıtan…
Hiç tanımadıklarımıza peygamber sabrı gösterdik ama en “sevdiklerimizin en küçük kusurlarını bile bağışlamadık. Belki de, “sevdiğimizin o küçük kusurunu örtecek ya da büyükmüş gibi gösterecek bir sütyeni yoktu ve bütün kusuru buydu. Ama biz hemen, sen bunu nasıl yaparsın, dedik... Sana yakıştıramadık... Senden ummazdık...
Çok ağlıyorduk sonra. Adam gibi, aşık gibi, sarhoş gibi ağlıyorduk...
Tarihi geçmiş gazetelerin üstüne seriyorduk neyimiz varsa... Kitaplarımız, parasızlığımız, sevdalarımız, türkülerimiz...
Tekrara düşme, sıkıcı olma ya da anlamı aşındırma kaygısını bir yana bıraktılar. Çünkü onlar çok iyi biliyor ki iyi filmlerde çok zor söyletilir "Seni seviyorum" cümlesi. Esas adam, yani sapına kadar insan yürekli, karizmasında fırtınalar barındıran ama işte allah kahretsin ki sevgisini gösteremeyen adam filmin sonunda, ölürken söyler bazen. Hatta cümle "Seni hep sevdim'e dönüşür. Hep sevmiştir, gizli gizli ağlamıştır ama o cümleyi söyleyememiştir işte...
Ama ben esas adamları sevmem. Esas adamlar sıradan insanlar içindir.
Sırayı bozmasaydım yazamazdım. Şimdi harflerim sana, bütün cesaretlerini toplayıp kendilerine çekidüzen vererek ve "Beğenmezse bozulmayalım arkadaşlar" cümlesinin ardına saklanıp, sahip oldukları sesleri titrete titrete bir cümle hediye etmek istiyorlar:
Merhaba, seni seviyorum, seni sevmeseydim yazamazdım.
Sezen diyorsa ki "İstanbul İstanbul olalı, hiç göremedi böyle keder" emin olun orada çok ciddi bir mesele var demektir!.. Yoksa Sezen ortalığı boş yere velveleye verecek insan değildir.