“O günlerde Nazım, Çankırı Hapishanesi’nde kalıyordu.Nazım Hikmet, Kemal Tahir ve Hikmet Kıvılcılı ile birlikte aynı yerdeler. Nazım Hikmet sevgilim ya, ben de onu ziyarete giderken süslenip oüsleniyorum. Üzerimde Avrupa’dan aldığım kürküm, takma kirpiklerim, başımda gösterişli bir şapka. Çankırı ise köy gibi bir yer. Az gelişmiş, yoksul bir Anadolu kenti. Çankırı’da hapishaneye giderken çocuklar peşime düşüyorlar, “Tango, Tango” diye arkamdan bağırıyorlar. Ben hiç aldırmıyorum. İçim içime sığmıyor.Sevgilimi göreceğim.Nazım. Kemal Tahir ve Hikmet Kıvılcımlı beni küçücük köhne hapishane odasında karşılıyorlar.Orta yerde minicik, dört köşe bir masa var. Üstüne pembe bir kağıt sermiş ve süslemişler böylece masayı. Oturup konuşuyoruz. Dört tane yumurta kırmışlar bir sahana. Orta yere getiriyorlar.Bir de çilek reçeli var küçük bir fincanda.Onu Nazım’la benim arama koyuyorlar.Ben de –yahu ne anlayışsızmışım- sanki hiç reçel yememiş gibi,Nazım’la birlikte o reçeli yiyorum.Bendeki akla bak! giderken bir şeyler götürsene! Onlar sıkıntı, açlık ve kaba saba urbalar içinde, ben kürkler içinde.” Sana Tütün ve Tespih Yolluyorum Füsun Özbilgen, 1985; s.8
Avluyu çevreleyen duvarlardaki pencerelerin demir parmaklıkları sökülmüş, yapının seksen yıllık tarihi bir zindan olduğunu gösterir tek iz dahi bırakmamışlar geride. Oysa Türkiye’nin en ünlü yazarları çürütülmüştü o koğuşlarda. Nazım Hikmet 1928’de, Sabahattin Ali 1947’de, o pencerelerin ardında yatıyor; şimdi benim Neveser Hanım’la yemek yiyeceğim bu avluda atıyorlardı voltalarını. Sabahattin Ali’nin yattığı son zindandı burası; salıverildikten bir süre sonra, sınırı geçemeden öldürmüşlerdi onu. Nazım’ı 1950’de bir kez daha getirmişlerdi buraya. 1951’de İstanbul Yüksek Tahsil Öğrenci Derneği’nin bütün üyeleriyle, Aziz Nesin, Cenap Karakaya, Necdet Eker, Enver Aytekin ve Fethi Naci buraya kapatılmışlardı. Orhan Kemal, 1966’da burada, şu pencerelerin ardında yatıyordu. Hikmet Kıvılcımlı, Rıfat Ilgaz, Şefik Hüsnü, Mehmet Ali Aybar, Mihri-Sevim Belli çifti, 68 Kuşağı, Deniz Gezmiş ve daha niceleri. Türk sinemasının kötü adamı Ahmet Tarık Tekçe bile oyuncu olmadan önce gazetecilik yaptığı yıllarda, yazdığı bir yazıdan dolayı, buraya atılmış, şu pencerelerin ardındaki koğuşlarda gün saymıştı. Belki de Şemsi Belli Selahaddin İnal’ın bestelediği şarkı sözlerini bu zindanda çekilen özlemler için yazmıştı: Gözümde özleyiş, gönlümde acı Alnımda sevdanın sıcak izi var Bana benden yakın, benden yabancı İçimde dolaşan, gezen biri var Ne kapımı çalan garip postacı Ne beni bekleyen, özleyen bir yâr Bana benden yakın, benden yabancı İçimde dolaşan, gezen biri var
Reklam
İnsanın her davranışı ve düşüncesi: topIum içinde, topIumIa birIikte, topIum için ve topIum oIarak yaşamaktır. Dr. Hikmet Kıvılcımlı
610 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
guven romanı başta tkp nin fazla bilinmeyen 40 ve 61 li yıllar- da partinin desantralizasyonu yani savaş dönemi uyuma sessizlik adı altındaki -arasındaki geçmişine bir yolculuktur ve inkar edilen parti tarihi partiye önerilen teori ve tahlillerin 2, hatta 3, kategoride kalitesiz tatlı su sosyalistleri tarafından nasıl sümenaltı edildiğini hikmet kıvılcımlı gibi samimi parti neferlerinin neler çektiğini anlatan içinde aşk parçalarınında oldugu günlük hayat sıkıntılarındanda yola çıkılarak yazılmış güzel bir eserdir .tkp tarihini bilmeden sosyalist mücadele bu ülkede asla anlaşılamaz
Güven - Cilt 2
Güven - Cilt 2Vedat Türkali · Everest Yayınları · 2014737 okunma
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.