Bir gün Allah peygamberleri çağırıp sormuş, saadet nedir? demiş. Her biri kendilerine göre cevap vermişler. Musa: Arzi Mev'uda gitmektir; Isa: Bir yanağına vurana ötekini uzatmaktır. Buda: Hayatta hiçbir arzusu olmamaktır, yollu şeyler söylemiş. Sıra bizim Muhammed'e gelince: "Saadet, hayatı olduğu gibi kabul etmektir..." demiş. Ne doğru söz! Hayatı olduğu gibi kabul etmeli ve ona ne bir şey ilave etmeli, ne de ondan bir şey eksiltmeli... Bazı şeyler vardır, canımızı sıkar; "Bu neden böyle? Böyle şeyleri dünyadan kaldırmalı!" deriz. Bazı şeyler de mevcut değildir. İçimizden, bunların olmasını ister, hatta bu uğurda çalışınız. İkisi de saçma ve faydasızdır. İnsan dediğin mahluk hiçbir şeyi değiştiremez. Bunun için, gönlünün rahat olmasını istersen gördüğün fenalı ikikların bile bir hikmeti olduğunu düşün ve yeryüzünde olmayan iyilikleri oraya getirmek sevdasına kapılma.... Sonra en mühimi: Kendini halinden şikâyet etmeye alıştırma! Ömrünün sonuna kadar dövünsen bu hayatın cefası tükenmez; kendine etmiş olursun.
Neden suyun ne kokusu ne tadı ne de rengi vardır?
Allahu Teala Enbiya suresinin 30. Ayeti kerimesinde şöyle buyurur;
وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَٓاءِ كُلَّ شَيْءٍ حَيّ اَفَلَا يُؤْمِنُونَ.
"Ve sudan herşeye hayât kıldık, Hâlâ inanmayacaklar mı?".
Suyun rengi yoktur çünkü rengi olsaydı fiziksel yapısının yüzde yetmişinden fazlası su olan cümle
Şu evrende siz tanrılardan
Daha zavallısı var mı bilmem:
Kurban vergileri
Dua üfürükleriyle beslenir
Haşmetli varlığınız zar zor.
Size umut bağlayan budalalar,
Çocuklar, dilenciler olmasa
Yok olur giderdiniz çoktan.
Bir zamanlar efendimiz melek Ahmet paşa, köprülü Mehmet paşa yanova’da iken kaymakam idi. Sarıçavuş başı kaymakam Çavuşbaşısi idi.
Divanhane’de hepimiz oturup çene çalarken kör Hasan paşa gelince hepimiz ayağa kalkıp saygı gösterdik, zahir Osmanlı’nın bir yüğrük üç tuğlu şanlı veziridir.Özellikle Kandiye kalesi altında nice kazaları var ve o şiddetli savaşlarda gözünün biri şehit olduğundan kör Hasan paşa namıyla meşhur olmuştu.
Bu Çavuşbaşı, Hasan Paşa’yı görüp asla yerinden zerre kadar hareket etmeyip daha fazla ayağını uzatıp durdu. Hasanpaşa, sünnet üzere selam verip Çavuşbaşının yanına oturup:
-Birader; ne hoş bize iltifat etmediniz, deyince hemen sarı Çavuşbaşı o mazlum veziri bu kadar divan kalabalığında ele alıp…
-Bre kör, bre melun!Sen adam mısın ki sana ayağa kalkam? Bak bana şu şekilde teklifin, deyip birbirlerine nice karşılıklı sözler söylediler.
Sonunda kör Hasanpaşa o bir nergiz gözciğerinden damla damla yaş akıtıp:
-bak a Çavuşbaşı, sen beni bu kadar divan halkı içinde rezil ettin. Dilerim o yaratıcı padişahtan ki bir ayaklanmada senin bana uzattığın ayağını kıralar ve ayağına ip takıp sürüyeler, deyip içten ah ederek Paşaya bulaşmadan kalkıp gitti.
Aradan birkaç sene geçip Allahın hikmeti bu çatışmada(Çınar Olayı) Ayaklarından Çınara astıklarında Allah bilir Çavuşbaşı’yla Hasan Paşa’nın atışmaları hatırla gelip, süphanallah diye Hasan paşanın ruhu için bir Yasin okudum.
Sözün Özü, kişi kalp yıkmamak gerek ve haksız yere kurban kanı dökmemek gerek. İmdi Çavuşbaşı kurtulmadan haksız kurban Edip kendinin de o saat haklı haksız kanı aktı. Söz tamam oldu.