Hilal Tolak

Hilal Tolak
@hilaltolak
69 syf.
6/10 puan verdi
·
Read in 7 days
Olağanüstü Bir Gece
Olağanüstü Bir GeceStefan Zweig
7.6/10 · 144.2k reads
Reklam
69 syf.
6/10 puan verdi
·
Read in 7 days
Uzun zamandır beklediğim tanışma gerçekleşti. Nihayet bir Zweig kitabı bitirdim ve gerçekten beklentimin ötesindeydi. Ancak itiraf etmeliyim ki bunun sebebi, kitabın çok iyi olmasından ziyade benim beklentimin düşük olmasıydı. Yine de kitap kısalığına rağmen konusunu güzel işlemesiyle başarılıydı. Beklentimi aşan ve beni asıl etkileyen noktasına gelirsek... Doğası gereği insanoğlu kendine benzeyeni seçer ve ona yakınlık duyar. Çünkü insan için anlaşılmak da hava gibi su gibi hayati bir ihtiyaç. Zaten kitabın bahsettiği şeylerden biri de bu. Ana karakter kişiliğiyle, yaşantısıyla, düşünceleri ve seçimleriyle benden taban tabana zıtken, hissettiklerinin yaşadığım son 6 ayın bütün duygusal iniş çıkışlarını yansıtması... Hiç beklemediğim bir anda hiç beklemediğim yerde birisi çıkıp 'Seni anlıyorum.' dedi ve farklılıklarımızın içinde bir yerlerde ne olursa olsun aynı olduğumuzu tekrar kanıtladı sanki. Anlamak için "İNSAN" olmak yeterliydi. Mutluyum. Yaptığım büyük seçimlerden tam da 4 ay sonra yürüdüğüm yoldan daha eminim. Teşekkürler Zweig. "Ah, canlılığım her zaman vardı elbette, sadece yaşamaya cesaret edememiştim, kendimi boğazlamış ve kendimden gizlemiştim; fakat şimdi bütün o baskı altındaki güç patlamıştı, yaşam denen o zenginlik, o tarifsiz kudret bana galip gelmişti."
Olağanüstü Bir Gece
Olağanüstü Bir GeceStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2023144.2k okunma

Reader Follow Recommendations

See All
Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar.
İnsanların geçmişte kalan her şeyin hep bir hata ve ileriye bir hazırlıktan ibaret olduğunu sanmaları genel bir delilik hali herhalde ve sanırım soğuk bir kalemi sıcak, yaşayan elime alıp da kuru bir kâğıdın üstünde yaşıyor olduğumu anlatmaya çalışırken kendi göstermiş olduğum cüreti de anlıyorum. Fakat bu bir delilik de olsa, beni mutlu eden ilk delilik bu; içimi ısıtan, duyularımı açan ilk delilik bu. Kendi uyanış mucizemi burada anlatırken bunu sadece kendim için yapıyorum ve yaşadığım her şeyi kendi sözcüklerimin bana anlatabileceğinden çok daha derinden hissediyorum.
Reklam
Ama daha siz beni dışlayamadan ben sizi dışladım, bugün öğleden sonra, benim de bir parçası olduğum o soğuk, kemikleşmiş dünyanızın dışına fırlattım kendimi, pistonların üstünde duygusuzca kayan ve kendi etrafında kibirle dönen o büyük mekanizmada sessizce çalışan bir çarktım ben de. Hiç bilmediğim bir uçurumun içine düştüm, yine de o bir saatin içinde sizin aranızda geçirdiğim kaskatı yıllardan çok daha canlı hissettim kendimi.
Bu nasıl mümkün olabilirdi? Şimdi kendimden gerçekten korkarak bu beklenmedik yüzleşmeye karşı direndim, fakat içimde kabararak, şiddetle yükselen bir duygu vardı. Hayır, kanımda böylesine hararetle mayalanan şey utanç değildi, öfke değildi, kendimden tiksinme değildi; içimde tutuşan, taşkınlığın parlak, harlı alevleriyle kıvılcımlanan şey sevinçti, esrik bir sevinç; çünkü yıllar, yıllar sonra ilk kez o dakikalarda yeniden gerçek anlamda yaşadığımı, duygularımın felçleşmiş, ama henüz ölmemiş olduklarını, tutkunun o sıcak kaynağının her şeye rağmen kayıtsızlığımın pas tutmuş yüzeyinin altında bir yerlerde gizlice akmayı sürdürmüş olduğunu hissettim ve şimdi rastlantının sihirli değneği dokununca yüreğime kadar ulaşmıştı. Benim içimde bile, soluk alıyor oluşumu evrenin bir parçası olmaya borçlu olsam da benim içimde bile, yeryüzüne ait her şeyde bulunan o gizem dolu volkansı özün, bazen tutkunun sarsıntılarıyla parlayan ateşi hâlâ canlıydı demek ki; demek ki ben de yaşıyordum...
Ben bu çılgınlığın ortasında fırtınalı denizdeki bir kaya gibi soğuk ve kıpırtısız duruyordum ve o an neler hissetmiş olduğumu şimdi bile tam olarak söyleyebilirim. Elbette öncelikle bu tuhaf hareketlerin gülünçlüğü ve taşkınlığın bayağılığı karşısında duyduğum küçümseme vardı, ama kendime itiraf etmekten hiç hoşlanmadığım başka bir şey ise karşımda gördüğüm bu fanatizmdeki hayata yönelen hararetli tutkuyu, böylesi bir heyecanı kıskanmış olmamdı.
...ve ben kendimi, ışığın hiçbir zaman içinde kalmadan geçip gittiği camdan bir nesne gibi hissettim. Bu olayda ve diğer benzer durumlarda kendimi ne kadar bir şeyler hissetmeye zorlasam, hatta mantıklı nedenler öne sürerek duygularımı harekete geçirmeye çalışsam da içimdeki o donukluktan bir yanıt gelmiyordu.
"Düşünmenin gerekliliğini reddedersek, ki reddedenler var, derin düşünme yetimizi yitiririz Moneo... duyumları anlamlandıramaz oluruz. Bedeni reddedersek, bizi taşıyan aracın tekerleklerini sökmüş oluruz. Ama eğer duyguları reddedersek, iç dünyamızla olan tüm bağımızı yitiririz. Benim en çok özlediğim şey duygulardı." "Lordum, şunu ısrarla söylüyorum..." "Beni kızdırıyorsun Moneo. Bak, bu da bir duygu."
Reklam
"Hayatı korumak için önce değerini bilmek gerekir," dedi Hwi. "Hayatın güzelliklerine felaketlere rağmen sağ kalanlar tutunur en çok... hem son derece hafif hem de dokunaklı bir şekilde. Kadınlar bunu erkeklerden daha iyi bilir, çünkü doğum ölümün yansımasıdır."
O bilge adam, servetin bir özgürlük aracı olduğunu gözlemlemişti. Ama servet peşinde koşmak köleleşmeye giden yoldur.
Kapıdaki Balıklarla Konuşan muhafızlardan biri diğerine fısıldadı: "Tanrı'nın canı mı sıkkın?" Diğeri yanıtladı: "Sıkkındır tabii... evren günahkârlarla dolu." Onları duyan Leto sessizce ağladı.
Militan misyoner dinler bu 'gurur duyulacak geçmiş' yanılsamasını paylaşabilir, ama insanlığa yönelik en büyük tehdidi kavrayan pek azdır... bu tehdit, insanların kendi eylemlerinden sorumlu olmadıklarını düşünerek sahte bir özgürlük hissine kapılmalarıdır.
İstediğim zaman bakabildiğim anılar bulamacında şekiller beliriyor. Başka bir dilde yazılmış yazılar gibiler, ama onları kolayca okuyabiliyorum. Toplumları savunma/saldırı moduna geçiren sosyal alarm sinyalleri, haykırılan sözcükler gibi geliyor bana. Siz bir halk olarak, masumlara ve savunmasız çocuklara yönelik tehditlere tepki verirsiniz. Anlam veremediğiniz sesler, görüntüler ve kokular, sahip olduğunuzu unuttuğunuz savaş ruhunu uyandırır. Alarm durumuna geçtiğinizde anadilinize tutunursunuz, çünkü diğer tüm diller size tuhaf gelir. Kabul görmüş kıyafetlerin giyilmesini talep edersiniz, çünkü tuhaf giysiler tehditkâr görünür. Bu en ilkel seviyede bir sistem geribeslemesidir. Hücreleriniz hatırlar.
Ona şunu söyle: O içimde bilinçsizce hareket eden kırılgan bir güç gibi. Çünkü onun sayesinde insanlığımı ve... sevmeyi hatırlıyorum.
Reklam
Görüyorsun ya? Bütün bunları, gelmiş geçmiş en büyük sırrı bile, hayatımı biçimlendirmekte kullandığım sırrı bile seninle paylaşıyorum. İşte onu da söylüyorum: "Kalıcı olan tek geçmiş, içinizde sözsüzce yatandır."
"Gerçeği ne kadar arzularsak arzulayalım, insanın kendisi hakkındaki gerçekleri görmesi çoğunlukla tatsız bir şeydir. Dolayısıyla Gerçeğisöyletenleri pek sevmeyiz."
...birlikte yaşadıkları günler, nostalji perdesinin ardından bakıldığında olduğundan farklı görünür. Şimdiki zaman, geçmişi işte böyle değiştirir. Birbirleriyle çağdaş olan kişiler aslında farklı farklı zamanlarda yaşar. Geçmiş durmaksızın değişir, ama bunu çok az kişi fark eder.
Dune Tanrı İmparatoru
Dune Tanrı İmparatoruFrank Herbert
8.2/10 · 2,856 reads