Kazanmanın nasıl bir his olduğunu anlamak için bütün sporları yapmamız gerekmiyor. Müziği anlamak için gelmiş geçmiş bütün müzik eserlerini dinlememiz gerekmiyor. Şaraptan zevk alabilmek için dünyadaki bütün bağların üzümleriyle yapılmış bütün şarapları tatmamız gerekmiyor.
Şinji'de düş kurmak diye bir şey yoktu. Bundan ötürüdür ki mutlu ya da kederli olsun, duyguların hayal gücü yardımıyla büyütülüp karışık bir hale sokulduğu şu melankolik anların sürüp gitmesi diye bir şeyden haberi yoktu.
Tokyo'da gördüğü filmler ve okuduğu kitaplar, artık gözlerinin içine bakıp, "Seni seviyorum," diyecek bir erkek bulma isteğini uyandırmıştı ruhunda, "Beni seviyorsun," diyen bir erkek değil. Ne var ki bunu asla yaşayamayacağına inanıyordu.
Kötü niyetli bir kimsenin bunca yolu yürüyüp ıssızlığın ortasındaki bir fener kulesini ziyaret etmesi beklenemezdi... Fener bekçisi de sık sık öyle söylemez miydi zaten: "Kötü niyetler iyileri kadar uzun ömürlü olamaz."
Aklıma Nietzsche'nin şartları geliyor: "Olabildiğince az otur, açık havada özgürce hareket ederken doğanlar dışında hiçbir fikre inanma." Burada mahpus bir adam, düşüncelerinin hangisine güveneceğini nasıl kestirebilir, bilmiyorum.
"Nostalji kelimesi, Yunanca 'eve dönüş' anlamına gelen nostos ve 'ağrı' anlamına gelen algos kelimesinden geliyor. Nostaljik olmak demek, sıla hasreti çekmek demek..."
Aporia, felsefi bir diyalogda temel inançlarınız ve varsayımlarınızın doğru olmayabileceğini fark ettiğinizde ulaştığınız bir zihinsel durum. Yürüdüğünüz yol bitmiş ve bir sonraki adımda ne düşüneceğinizi bilemiyorsunuz. Aniden çıkmaza giriyorsunuz. Ama o karışık ruh halinde kendi kendinize düşünme ve ilerlemek için kendi yolunuzu biçimlendirme şansınız var.