Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Tuğba Katırcı

Öldüğüm gün bile gelsen Bütün bu bekleyişimi ve öldüğümü unutup Çocuklar gibi sevineceğim Kalkıp sarılacağım ellerine Uzun uzun ağlıyacağım.
Reklam
senin şiir olduğun bi’ hikaye bu.
Kimse kendinden bir yere gitmiyor Yaşıyoruz sessizce yaramızı severek

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında Sevdalanmış onun deli dalgalarına. Hırçın hırçın kayalara vuruşuna, Yüreğindeki duruluğa... Demiş ki suya: Gel sevdalım ol, Hayatıma anlam veren mucizem ol...
birini gerçekten sevmekten söz ediyorum. acısıyla, neşesiyle. günahıyla, sevabıyla. hüznüyle, kalbindeki deli boşluğuyla. gerçekten sevmekten söz ediyorum, tüm ağrılarını kendi vicdanına oturtmaktan bahsediyorum. gözlerindeki mahcubiyetiyle, çizgilerindeki yorgunluğuyla. en karşı konulmaz anlarda ona karışıp gitmek gibi sevmek. birlikte boğulmaktan söz ediyorum onun denizinde. tüm ormanlarında çimler olmak gibi, tüm çöllerinde su olmak gibi sevmekten bahsediyorum işte.
Reklam
Çiçekler hiçbir şeyin kalıcı olmadığını öğretir bize; ne güzellikleri kalıcıdır ne de solgunlukları; çünkü sonradan yeni tohumlar verirler. Mutluyken de üzgünken de hatırla bunu. Her şey geçip gider, yaşlanır, ölür ve yeniden doğar.
Kabullenmek
Her birey bir karakterdir, her karakter de bir renktir. Bu renkler aydınlatır karanlığı. Farklılıklarımız can verir soluğu kesilmeye hazır bekleyen yaşama. Kişisel özelliklerimiz bu kasvetli dünyayı yaşanılır kılıyor aslında. Fakat insan ya bu, istiyor ki her şey kendi olsun. Kendi parçasını benimsetmek istiyor, bencilliğinden vazgeçemiyor. ​​ ​ Birbirimizi gerçekten kabul etmek için insanın önce kendini kabul etmesi gerekiyor. Olduğu karakterin güzelliğini, öz yaşamının ritmini fark etmesi gerekiyor. Çünkü özüne saygı duymayan biri, başkasının özgürlüğüne saygı duyamaz. ​Evvela gerçekçi olmamız gerekirse, şu an biz de “öznelliklere önem veremeyen birini kendi düşüncemiz olan birbirimizi olduğumuz gibi kabul etmemiz gerektiği” düşüncesine ikna etmeye çalışıyoruz. İnsanın bilişsel yapısında kendi gerçeklerini yayma çabası vardır. Fakat yansımasında gördüğünden farklı bir gerçek gördüğünde, bir badireyle karşılaştığına inanıyor. Oysa karşısındaki insanın apayrı bir dünya olduğunu algılayıp, onu sevmeli, merak etmeli, araştırmalı ve kabul etmelidir. İşin sırrı ise saygıdan geçiyor. Her yaşam, diğer yaşamlara saygı duymanın fevkaladeliğini tatsa, sürekli arzuladığımız o ütopik dünyanın kapılarını aralayabiliriz.