Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

oktay kurada

oktay kurada
@homostoic
Kedere bir övgü yazmak değil niyetim, sadece seher vaktinde tüneğinde dikilen bir horoz gibi kuvvetle ötmek ve komşularımı uyandırmak.
Sabitlenmiş gönderi
İçeceklerini arıların armağanlarıyla tatlandıranların, tanrıların armağanı olan mantığı kötülükle acılaştırmaları ne yazık...
Reklam
Ne yazık ki, uzun zamandır pek çoğumuz, doygunluğa ulaşmanın nesnelere sahip olmaya ve toplumsal itibara dayandığı inancını aşılayan kötü imajların tuzağına düşmüş durumdayız. Aslında çok yakınımızda ve çok basit olan -ve belki de bu yüzden zor görünen- neşeyi aramaya çok uzaklardan başlarız.
Bütün gün yürüdükten sonra bacakları uzatıp dinlenmek, sade bir yemekle karnı doyurmak, hafif bir şeyler içmek ve biten günü, tatlı tatlı çöken akşamı seyretmek...Karnı doymuş, susuzluğu dinmiş, ağrıları saymazsak huzura ermiş bir beden, yaşadığını hissediyor olmak, duru bir yoğunluğa ve sahici bir alçakgönüllülüğe sahip neşenin en büyük kaynağıdır: yaşamanın, burada olduğunu hissetmenin, kendi varlığıyla bu dünyanın varlığının uyumunu tatmanın verdiği neşe.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
An gelecek yürüyerek daha hızlı gidildiğini anlayacağızdır. Çünkü bir koşum takımına, bir arabaya sahip olmanın bedeli günlerce çalışmaktır. Arabayla bir günde kat edeceğiniz mesafenin bedeli aylarca çalışmaktır. O hâlde yürüyün! Böylece gideceğiniz yere daha erken varır, üstüne üstlük gökyüzünün derinliğiyle ağaçların rengini de kazanırsınız.
Bunu yap, şunu görmeye git, öbürünü davet et: sosyal ilişkilerdeki baskılar, kültürel modalar, iş yoğunluğu... Her zaman bir şeyler yapmak, peki ya “olmak”? Bunu sonraya bırakırız çünkü hep daha iyisi, daha acili, daha öncelikli olanı vardır. Var olmak yarına kadar bekleyebilir. Ancak yarın da öbür günün işlerini getirir. Bitmeyen karanlık bir tünel. Ve buna yaşamak derler.
Reklam
“Yalnız gezer”, değişimleri ve mücadeleleriyle birlikte koca insanlık tarihini istikrarlı ve baş döndürücü bir düşüş olarak görür. Asıl hayvan kötülük ve hasetten çatlayan, nazik ve riyakar medeni insandır. Asıl orman adaletsizlik ve şiddet, eşitsizlik ve sefalet dolu toplumsal dünya ile polis gücü ve ordularıyla devletlerdir. Boğazına kadar kin, nefret, kıskançlık ve hınca batmıştır toplumsal insan.
Yorgun güneşin telaşsızlığında, döne döne yere düşen ölü yaprakların dinginliğinde, doğanın derin soluk alıp verişlerinde yıkanan bu yollarda, ağaçların arkasından bakınca, korkuları, haksız böbürlenmeleri, anlık mutlulukları ve kızgınlıklarıyla medeni dünya ve toplum uzun zamandır süren bir felaketten başka bir şey değildir.
Dolayısıyla kin, güvensizlik ve nefretin kaynağı ilkel vahşilik değildir. Bu duygular, dünyanın yapay bahçesine hapsolmuş bize aşılanmıştır ve o zamandan beri hiç durmadan tomurcuk vermeye, yeşermeye ve tabiatında merhametli yüreklerimizi boğmaya devam etmektedirler.
Yürürken hiçbir şey gerçekten yerinden oynamaz, daha ziyade mevcudiyet bedene yerleşir yavaşça. Yürürken aslında yakınlaştığımız yoktur, sadece şeyler bedene daha fazla nüfuz eder. Bizi çevreleyen manzara tatlar, renkler, kokularla dolu bir kasedir, beden de onun içinde demlenir.
İşte “dışarısı” ile “içerisi” arasındaki o büyük ayrım yürüyüşle altüst olur. Dağları, ovaları aşıp pansiyonda konakladığımızı söylememeliyiz, zira bunun neredeyse tam tersi olmaktadır: Günler boyunca ikamet ettiğim yer bu tabiattır, onu yavaş yavaş ele geçirir, mekanım kılarım.
Reklam
oktay kurada

oktay kurada

, bir kitabı okumaya başladı
Yürümenin Felsefesi
Yürümenin FelsefesiFrédéric Gros
7.9/10 · 6,8bin okunma
Kişinin çiftliğinin gübreye ne kadar ihtiyacı varsa, sağlığının da o kadar çok yeşil alana ihtiyacı vardır. O yeşil alanlar, insanın beslendiği, güçlü etlerdir. Bir kasabayı kurtaran, orada yaşayan erdemli insanlardan ziyade, çevresindeki ormanlar ve bataklıklardır. Üstünde ilkel bir orman yetişirken altında ilkel başka bir ormanın çürüdüğü kasaba, sadece mısır ve patates yetiştirmeye değil, gelecek nesillerde şairler ve filozoflar yetiştirmeye de uygundur.
Bugünlerde, sözüm ona insanın ortaya koymuş olduğu tüm ilerlemeler, evlerin inşası, ormanın ve tüm büyük ağaçların kesilmesi sadece manzarayı biçimsizleştirir ve onu çok daha evcil ve ucuz bir hale getirir.
Özsaygının ve yiğitliğin dokunuşlarıyla kalbi titreten ince yapısına aşina olan, aylaklığın cansız parmakları değil, işçinin nasır tutmuş avuçlarıdır.
Günde en az dört saat -genelde dört saatten fazla- ormanın içinde, tepelerin ve tarlaların üstünde, dünyevi tüm meşgalelerden özgür bir şekilde, aylak aylak gezinmezsem sağlığımı ve moralimi muhafaza edemeyeceğimi düşünüyorum.
Şunu gördüm ki, hemşerilerimle aramda örülü taştan bir duvar vardı; fakat benim kadar özgür olabilmeleri için yıkmaları ya da aşmaları gereken çok daha büyük bir duvar mevcuttu.Bir an bile kendimi hapsedilmiş hissetmedim, duvarlar gözüme büyük bir harç ve taş israfı olarak göründü.
302 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.