İnsan kendi adını on kez üst üste söylediğinde bile yabancılaşıyordu da, doğumundan ölümüne kadar taşıdığı "ben", bilincine,ya da "kendi" damgasına niye yabancılaşmıyordu?
Önümdeki afyonun kıvılcımlarından geriye bir üfleyişte yok olup gidecek, soğumuş küller kalmıştı. Düşüncelerimin de bu boş, kül olmuş ve bir üfleyişte yok olup gidecek közler gibi olduğunu hissetim.
Ölüm, yavaşça kendi şarkısını mırıldanıyordu. Her sözcüğü tekrarlamak zorunda kalan bir kekeme gibi, bir şiiri sonuna kadar okuduktan sonra tekrar başa dönen biri gibiydi ölüm.
Ölüm, yavaşça kendi şarkısını mırıldanıyordu. Her sözcüğü tekrarlamak zorunda kalan bir kekeme gibi, bir şiiri sonuna kadar okuduktan sonra tekrar başa dönen biri gibiydi ölüm.
Yüzümü seviyordum. Bir tür keyif duyuyordum bundan. Aynanın karşısında kendi kendine şöyle diyordum: " Derdin o kadar derin ki gözlerinin derinlerine saklanmış ... Ağlarsan ya gözyaşların dökülecek ya da öylece tutunup kalacak orada!..