Hepsini unutacaksınız; anlayışsızlığı, ihaneti, haksızlığı, aldırışsızlığı, hızla geçen zamanı, hiç geçmeyen zamanı, kavuşamadıklarınızı, yalnızlığınızı, yenilgilerinizi...
Herkesten uzakta, rutinlerin içinde, tüm güzelliklere gözlerini kapatarak dünyadan bi haber bi yaşam. Yıllarca gerçekleşmesi beklenen onurlu bir savaş. Onca yılın sonunda artık beklemekten tükenmiş, savaşa bir kala umudunun elinde patlaması üzerine tüm ömrünü boşa harcamış olduğu gerçekliğinin çarpıcı etkisi üzerine pek de yaşamak sayılmayan
Az ve Daha kitabından sonra okuduğum her Hakan Günday kitabı benim için bir hayal kırıklığı oldu. Bu iki kitapta bulduğum çarpıcılığı, heyecanı, şaşkınlığı vs aradım okuduğum tüm kitaplarında. Tarzıyla ilk defa karşılaşmamın verdiği heyecandan olsa gerek toplum tabularına karşı gösterdiği tepkilerin bu kadar sert, açık ve olay örgüsüyle yedirilmiş
"Dört kişi öldürüp de gece gündüz namaz kılan hapisteki o Ağayı anımsadık. İnsanlık dışı Lütfiyi anımsadık... Çukurova insanları gittikçe zalim, kötü, sevgisiz oluyorlarmış...Dost diyecek hiç dost kalmamış. Herkes herkesin gözünü oyuyormuş, beş kuruşa insan babasını öldürürmüş. Kendisi o kadar insan içine girmiyormuş. Baharda portakal
Puşkin değil Ruşkin! Ruşkin’cim bu ne ince yaklaşım böyle. Bu zamana kadar gördüğüm hiçbir kitap başlığı, kitaba böyle sıcak başlamamda etkili olmadığını belirtmek istiyorum öncelikle. Kitap iki bölümden oluşuyor tıpkı başlıktaki gibi birinci bölüm susamlar ikinci bölüm ise zambaklar. İsimsel olarak içerik çağrışımı yapmıyor gibi gözükse de
İlkokula başladığımızdan okul hayatımız bitene kadar Atatürk’ün birçok özelliği anlatılır bizlere. Küçükken cesaretini, kahramanlığını, liderliğini sürekli duyduğunuz bu insanın, yaş aldıkça temelini attığı toplum düzeni içerisinde birçok noktada ileri görüşlülüğünü daha açık ve net şekilde görürsünüz. Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı kitabı yıllar