Hızlı Okuma
HIZLI OKUMA BELLEME ÇERÇEVESİ Tanımı: Belleme okuma esnasında edinilen bilginin istenildiğinde çağrılabilecek şekilde hafızaya yerleştirilmesi sürecidir. Genel Hafıza konusu son bölümde daha ayrıntılı olarak ele alınacaktır. Bu güne kadar yüzlerce kitap okuduğumuzu biliyoruz. Eğer bu kitapların içeriklerini hafızamızda tutabilseydik şimdi
Medresede en sevdiğim iş kerahat vakitlerinde elime tespihi alıp, bir köşeye sinip gözlerimi kapatarak "SubhanAllahi ve bihamdihi" zikrini çekmekti.. Bütün yüküm, stresim, üzüntüm, derdim ve tasam biter giderdi adeta. Dönem dönemde Beykoz'daki medresemize geçerdik. O vakitlerde cuma namazına güzel bir Allah dostu gelirdi. Onun yüzüne
Reklam
"O NE? YENİYOR MU?!.."
Eskiler yeni birşey gördüklerin de, bizler gibi hemen benimseyemezlerdi. Bir çoğumuzun kullandığı "O ne? Yeniyor mu?" sözünün temeli budur aslında.. Biz latife olarak yapsakta; Dedelerimiz, nenelerimiz ciddi şekilde kullanır bu tepkiyi.. Başta anlamazdım ama bugün eline makyaj çantası geçen yaşlı bir teyzenin ruju alıp iyice evirip
MODA VE KOZMETİĞİN UTANÇ YÜZÜ..!
Avrupalıların, kadından yararlanmak ve güzel göstermek için yapmayacağı şey yoktur. Kadınları hem ticarî meta hem de cinsel makine olarak görmelerinin gereği olarak bugün Avrupa'da güzellik malzemelerinin yapımında insan ve hayvan ceninleri kullanmaktan çekinilmemektedir. Hayvanlara acı çektirmekten zevk alan yeri geldiğinde 'Hayvan koruma meleği'
Günümüzde Yaşayan Türk Bilim İnsanları ve Akademik Hayatları
Kaç tane Türk bilim insanı tanıyoruz? Hatta var mı acaba? Varsa neler yapıyorlar diye bir düşünmüş de olabilirsiniz. Küresel eğitim standartlarına göre, ülkemiz nüfusuna oranla çok azımız bilim insanı olabiliyor. Gelişmiş diğer ülkeler, böyle insanları değerlendirebilmek için, kendi ülkelerinde üretmesi ve geliştirmesi için sürekli beyin göçü
AZRAİL, TEKNİK AKSAKLIK VE ÖLÜM
Modern bilim ve kültür ölümü bambaşka açılardan değerlendirir. Ölüm doğaüstü bir gizem olarak düşünülmediği gibi hayatın anlamının kaynağı olarak da görülmez. Modern insan ölüme daha ziyade çözülebilecek ve çözmemiz gereken teknik bir sorun olarak bakar. Peki insanlar tam olarak nasıl ölürler? Orta Çağ masalları ölümü elinde kocaman tırpanı, kukuletalı, kara cübbeli bir figür olarak betimler. Ona buna endişelenerek, oraya buraya koşuşturarak hayatını geçiren birinin karşısında aniden beliren Azrail, kemikli eliyle omzuna dokunarak, “Gel,” der. “Lütfen! Bir yıl, bir ay, bir gün daha bekle, ne olur?” diye yalvarsanız da kukuletasının altından fısıldayan ölüm, “Hayır! ŞİMDİ geleceksin!” der ve ölürüz. Gerçek hayattaysa insanlar kara bir figür omuzlarına dokunduğu, tanrı istediği ya da ölümlülük büyük kozmik planın bir parçası olduğu için ölmezler, her zaman teknik bir aksaklık yüzünden ölürler. Kalpleri kan pompalamayı bırakır. Ana damarları yağ tabakalarıyla tıkanır. Kanserli hücreler karaciğerlerine yayılır. Akciğerlerinde mikroplar çoğalır. Peki ya bu teknik aksaklıkların sorumlusu ne? Başka teknik aksaklıklar. Kalp, kalp kaslarına yeterli oksijen gitmediği için kan pompalayamaz. Kanserli hücreler, rasgele genetik bir mutasyon talimatlarını yeniden yazdığı için yayılır. Mikroplar biri metroda hapşırdığı için akciğerlere yerleşir. Hiçbiri doğaüstü olaylar değil, hepsi teknik aksaklıklardır.
Reklam
150 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.