Hukuk, toplum ve din, aklı başında, sağlıklı olup da kendinizi öldürmenizin olanaksız olduğunu söylüyordu.
Sayfa 58
ARAPLAR KALLEŞ BİR KÜLTÜRÜN İNSANLARIDIR Tarih bize Ortadoğu insanı hakkında bunu söyler. Birinci dünya savaşı sırasında İngilizler ile bir olup bizi sırtımızdan vuran bu kalleş kültürün insanları ile biz Türkler kardeş olamayız. Yarın yine emperyalizminden yana olup bizi sırtımızdan vururlar. Amaç bu mudur? 1377 yılında yaşamış İbn-i
Reklam
Osmanlı İmparatorluğu'nda yapılı ve organize bir cemaat mevcuttur. Bu cemaatin aynı zamanda bir iktisadi ve bir hukuk sistemi vardır. Bu kopuklukta dini kuralların pekiştirildiği bir "cemaat" da vardır, fakat bu "cemaat" düzeni sağlayıcı otoriteden yoksundur. Osmanlı İmparatorluğu'nda çatışmalara uzun vadede bakıldığında, bunlar cemaat/devlet ekseninde odaklandığını söyleyebiliriz.
Farklı bir yorum!
Din sadece bir adet türüdür, tıpkı hukuk ve ahlak gibi , onu doğuran toplum evrildikçe ve değiştikçe o da evrilir ve değişir.
Unutursan hatırla.
"Hukukun en gerçek, entelektüel açıdan en yoğun, hatta en zengin alanı sözleşme hukukudur. Sözleşme dediğiniz, size bir iş, bir ev, bir miras vaat eden kâğıt parçalarından ibaret değildir. Sözleşmeler en saf, en hakiki, en geniş anlamıyla hukukun tüm alanlarını kontrol eder. Bir toplum içinde yaşamayı seçtiğimizde, bir sözleşme altına girmeyi ve o sözleşmenin bize dayattığı kurallara uygun hareket etmeyi kabullenmiş oluruz. Anayasa da bir sözleşmedir ama esnek bir sözleşmedir ve bu sözleşmenin ne ölçüde esnetilebileceği, tam da hukukun siyasetle kesişim noktasıdır. Bu açık ve örtülü kurallar bütünü bize öldürmeme, çalmama, vergilerimizi ödeme görevlerini yükler. Ama bu durumda bizim hazırladığımız sözleşme yine bizi bağlıyor. Bu ülkenin vatandaşları olarak, doğduğumuz andan itibaren buranın hükümlerine uymayı taahhüt ettik ve her gün buna göre davranıyoruz. (...) sizden, hukuku bir sözleşmeler dizisi olarak düşünmeniz de istenecek. Bunlardan bazıları -sadece bir seferlik böyle bir laf etmenize izin veriyorum- diğerlerinden daha adildir. Fakat adalet, hukukta tek kaygı değildir, hatta en önemli kaygı da değildir: Hukuk her zaman adil değildir. Sözleşmeler de her zaman adil değildir. Ama bazen bu adaletsizlikler, toplumun düzgün işleyebilmesi için gereklidir."
Sayfa 142 - HaroldKitabı okuyor
Yaşamlarımız başka insan­ların verdiği kararlara bağlı;
Yaşamlarımız başka insan­ların verdiği kararlara bağlı; bu kararlar üzerinde hiçbir kontro­lümüz olmadığı gibi genelde kararları veren kişileri tanımayız bile. ("Önemli kararları, nispeten az sayıda belki 500 ya da 1000-kişinin verdiği bir dünyada yaşıyoruz.", Philip B. Heymann, Harward Hukuk Fakültesi, alıntı yapan Anthony Lewis, New York Tımes , 21 Nisan 1995.) Yaşamlarımız, bir nükleer santraldeki güvenlik önlemlerinin doğru bir biçimde alınıp alınmadığına, yiye­ceğimize ne kadar kimyasal madde veya havamıza ne kadar kirlilik karıştırılmasına izin verildiğine, doktorumuzun ne kadar becerikli -veya beceriksiz- olduğuna bağlı; işimizi kaybedip kay­betmememiz devlet ekonomistlerinin veya şirket yetkililerinin verdiği kararlara bağlı vb. Bireylerin çoğu, kendisini bu tehditlere karşı, çok sınırlı bir düzeyin üstünde savunabilecek konumda de­ğil. Bu yüzden, bireyin güvenlik arayışı hayal kırıklığıyla sonuç­lanır, bu da bir güçsüzlük duygusuna yol açar.
Sayfa 34 - Kaos Yayınları, 2. Baskı: Mayıs 2013, İstanbulKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.