Bu kitabın tek derdi var; hak, hukuk mücadelesi…
Kim olduğunun, kimliğinin, dininin, dilinin, ülkenin, ne olduğunun önemi yok; sadece adalet çığlığın yüksek diye suçlanmak, sadece bu mücadeleye destek olduğun için suçlanmak…
Kitabı okurken baştan sona aklıma gelen tek kişi, Can Atalay’dır. Haksızlığın, hukuksuzluğun, suçlanmanın bugün itibariyle ülkemizdeki en net adıdır; Can Atalay.
Siyaset yapmak değil amacım, kaldı ki bugün itibariyle bu konu siyaseti aşıyor, yapılan hukuksuzluk karşısında bir ülkenin geleceği söz konusu.
Biz şu anda yaşadığımız olaylar karşında doğruları söylemeyeceksek, adil olan tarafı savunmayacaksak, bugün daha cesur olmayacaksak, daha yüksek sesle adalet istemeyeceksek, ne zaman isteyeceğiz?
Sen bu satırları okuyup hala susan arkadaşım;
Hukukun üstünlüğü, senin şahsi çıkarının üstünde olmak zorunda…
Sen bugün susmaya devam edersen, yarın anayasal düzen ortadan kalkmış olacak…
Ayaklar altına alınmasını görmezden geldiğin bu hukuk, bu adalet bir gün sana da lazım olacak!
09.11.2023
SuçluyorumEmile Zola · Can Yayınları · 20214,872 okunma
Sakallı yaban domuzu, yani Sus Barbatus. Ne kadar da başarılı bir benzetme. Sakallı domuz insanlar misali. Domuzu kötülediğimden demiyorum ama deyim yerindeyse, domuzluk yapmak da insanlara atfedilmiş bir şeydir.
Sus Barbatus tek kelime ile harika bir roman. İnanıyorum ki zamanla yirmi birinci yüzyıl klasiklerinden biri de olacaktır. Çünkü
hukuksuzluk sürecine hukuk adına saygı gösterilemez... bu şekilde giderseniz ne yönetecek ne bir ordu ne yaşayacak cumhuriyet, bir ülke bulamayacaksınız....
YARBAY ALİ TATAR
KADINLAR KAZANACAK, EMEK KAZANACAK!
"New York’ta bir tekstil fabrikasında yanarak hayatını kaybeden işçi kadınların ardından bugün, 164 yıl sonra da dünyanın her yerinde, ayrımcılığa, şiddete, eşitsizliğe, sömürüye, baskılara karşı verdiğimiz; eşitlik, özgürlük, emek, hak, adalet, barış, laiklik mücadelesi ve dayanışma için sesimizi,
●Kitabın içeriğine girmeden önce yapılacak yorumlardan ilki kuşkusuz, yazarın kendine özgü imla tarzıdır. Hiçbir okuyucu bakımından hoş karşılanmayacak böyle bir durumla imza atmaya çalışmak bana yersiz ve gereksiz geldi. Ancak benim dikkat çekmek istediğim durum bambaşka. Biz seslendirmenler için her bir virgül, ünlem işareti, soru işareti,
Günlük yaşamımızda birçok insanla karşılaşırız. Onlarla herhangi bir temasımız olmadığı sürece iç dünyalarında ne yaşadıklarını, kimliklerinin, kişiliklerinin, huy ve mizaçlarının, varsa psikolojik rahatsızlıklarının farkında bile olmayız çoğu zaman.
• • •
Ya kendimizin? Günlük yaşamımızda bizler de birçok çatışma yaşıyoruz. Ailemizle,
‼️Zulmün rengi yoktur. Zulüm Van’da, Konya’da, İstanbul’da olması renklerinden ötürü sessiz kalacağınız anlamına gelmez. Bir hukuk düzeninde insanlık dışı, anti demokratik her müdahale ve eylem ses çıkarılması ve bastırılması gereken toplumsal vazifedir. Polis jopuna ve gazına en çok tapanların dün karşılaşmış oldukları şey 20 senedir kendilerinden uzak durmuş faşizan mekanizmaydı. Şiddet ile yaşayan hiçbir rejim kabul göremez, jop kendi kafasına inmeden polis şiddetini ve faşizan baskılara kucak açanlar: öncesinde direnip bu şiddeti tadanların, hukuk önünde mağdur olanların aslında kendileri içinde direndiğini bilmeyenlerdir. Sığ beyinler ve kıt akıllılar; demokrasiyi yalnızca kendileri için isterler. Akp dindar bir parti değildir. Ak parti sermayeye hizmet eden, sermayeye hizmet etmek uğruna savunduğu tüm değerleri elinin tersiyle kenara itebilecek, İsrail zulmüne yurtiçinde karşı bir tavır sergileyip ticaret filolarını limanlardan çekmeyen tüm politikasını sermaye düzenine endeksleyen, kendisi gibi görünmeyen tüm kesimlere kan kusturan bir ideolojiye sahiptir.
Dün sustuklarınız, bugününüzü oluşturdu. Dün kardeşlerinizi yaka paça evlerinden alıp anayasayı ihlal eden yaptırımlar uyguladılar, yolsuzluklara ve hırsızlıklara ses çıkaranın ayağını kaydırdılar, hukuksuzluk gördüğünde meydanlarda direnenleri jopladılar. Bu sırada siz ne yaptınız ? Bu zulmü oluşturanları alkışlayıp baştacı ettiniz. Şimdi kendinizi savunacak muhalif kesim arıyorsunuz !Acıyarak söylüyorum; Hepiniz bu sisteme entegre olmuş, fişleri çoktan kesilmiş, sarı öküzü vermiş ve aklı yeni başına gelmiş insanlarsınız !
George Orwell’ın 1984’ünün methini duyduğumda üniversite öğrencisiydim. Kimden, nasıl duymuştum bilmiyorum ancak bir Big Brother’dan bahsediliyordu; totaliter sistemleri eleştiren bir roman deniliyordu.
Nitekim onu ilk okuduğumda da üniversite öğrencisiydim. Bundan yirmi yıl kadar önce olmalı. Aklımda yer eden şeyler yine Big Brother ve baskıcı
Poyrazköy, Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk ,Kozmik Oda gibi davalar Türk Hukukuna sürülmüş kara lekelerdir. FETÖ mensuplarının dışarıdan aldığı güç ve Türkiye'de hakimiyet kurmuş oldukları yapılar sayesinde(yargı, iktidar, basın organları vs.) asparagas haberler ile halk, Türk askerine karşı kışkırtılmış, itibarsızlaştırma politikaları izlenmiş
Fransa'da sürgünlüğü sırasında Asturias, ülkesindeki diktatör Estrada Cabrera'yı yeren bu romanını kaleme alır. Bundan sonra ise bu roman, Latin Amerika ülkelerinde ve Avrupa'da büyük ilgi görür. Fransa'da ödül de alır. Asturias, bir röportajında romanı hakkında şunları söylemiştir: "Benim tehlikeli kitaplar yazdığım söyleniyor. Onu bilmem.
Zvornik’te yedi yüzden fazla erkeğin öldürülüp, binlerce insanın işkence ve tecavüzlerden sonra şehirden atılacağını, hele de Srebrenitsa’da sekiz bin sivilin günlerce yakılarak, işkence edilerek öldürüleceğini nereden bilebilirdi ki masum Suada? Ve daha nice vahşeti... S.68
Bir topluluk diğer bir topluluğa nasıl bu kadar vahşice davranır.Bu
Bu romanı daha önce araya başka kitaplar girdiği için yarım bırakmıştım. Okumak şimdiye nasip oldu. Deprem öncesinde başlamıştım okumaya. Manidar bir zamanlama oldu benim için. Kitabı okurken ister gözünüzün önüne Ortadoğulu radikal dinci bir diktatörü getirin, isterseniz Latin Amerikalı bir diktatörü getirin, siyaset retoriği açısından durum